Yeni bir hicri seneye, 1434’e vasıl olduk; hayırlı, mübarek olsun. Muharrem ayı içerisindeki Aşure günü insanlığı alakadar eden mühim ve hayatı hadiselerin yaşandığı bir tarih. Hz. Adem (as)’ın tevbesi bugün kabul edildi. Hz. Nuh(as)’ın gemisi bugün tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturdu. Hz. Musa (as) ve İsrailoğlları Firavun’un zulmünden ve Hz.İbrahim (as) ateşten bugün kurtuldular. Hz Yakup (as) Yusuf’una (as) bu gün kavuştu. Bu kadar büyük fetihlerin ‘TEVAFUK’ ettiği bu tarih, ciğer parçalayıcı bir facianın da tarihi: Resul-i Ekrem Efendimiz’in (asm) iki reyhanından birisi olan Hz.Hüseyin’in (r.a) ve ailesinin Kerbela’da şahadat şerbetini içtiği gün bugün.
Hz. Hüseyin (r.a)’ın zamanın zulümle yoğrulmuş saltanatına karşı duruşu ve şehadetiyle kendinden sonraki asırlara verdiği ‘ders’ ve miras bıraktığı ‘mesaj’, Kur’an’ın hükümlerine ve sünnetin düsturlarına taarruz edilme cüretinin sergilendiği şimdilerde inceden inceye tahlil edilmeli. Çünkü, ‘Kerbela’nın sırrı’ binbir türlü felaketle uğraşan Ümmet-i Muhammed’in (asm) kurtuluş reçetesini içerisinde barındırıyor.
“EY ZAMAN! BAKTIM SENİN ARKADAŞLIĞINDAN!”
Peygamber torunu, cennetlik gençlerin seyyidi o güzel insan, Yezid’e karşı hareketinde Resulullah’ın (asm) şu hadisinin rehber kabul etmişti: “Kim zalim bir sultanın Allah’ın haram kıldığı helalleştirmek istediğini, Allah’ın ahdini bozduğunu, Resulullah’ın sünnetine muhalif olarak Allah’ın kullarına düşmanlık ettiği ve günah işlediği görür de onu fiile veya sözle değiştirmeye çalışmazsa, Allah’ın zalim sultanı sokacağı yere (cehenneme) onu da sokması, üzerine düşen bir haktır.”
O, bu mukaddas davasında ölümü dahi çoktan göze almıştır; Şöyle diyordu Hz. Hüseyin(ra): “Bu yoldan şu ölümden daha ötesi var mı? Öyleyse, hoş geldi, safa geldi ölüm!” Ve, onun için dünyavi zaman ahbab olunacak, dost kabul edilecek bir meta değildi. “Ey zaman! Üf! Bıktım senin arkdaşlığından. Senin nice sabah ve akşamlarına talip olanlar ölmüş gitmişlerdir.” diyerek “imtihansız ve ibtilasız mülk’e ve o mülkün sahibi Rabbi’ne olan iştiyakını
haykırıyordu.
“KERBELA HADİSELERİNİN SEBEPLERİ”
Bediüzzaman Hazretleri, Kerbela hadisinin görünen, tarihi ve dünyavi dört sebebini şöyle sıralamıştır:
“Birincisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan: “Hükümetin selameti ve asayeşin devamı için,eşhas (kişiler) feda edilir.” (Hz.Hüseyin (ra) hükümetin selametine ve asayişe hiçbir halel getirmediği halde bile dünyevi saltanat ve hırs belasıyla, bir makam sevdası uğruna Ömer b. sa’d komutasindaki ordu tarafından gaddarca şehid edilmiştir.)
“İkincisi: Onların saltanatı, unsuriyet (ırkçılık) ve milliyete istinad ettiği (dayandığı) için, milliyetin gaddarane bir düsturu olan: ‘Milletin selameti için herşey feda edilir.'” (Irkçılığa, kavimciliğe dayanan her hükümet gibi Emevi saltanatı da zulüm çarkına kuvvet vermiştir. Irkçılık, aklı iptal eden o kadar dehşetli bir illettir ki bir peygamber torunun bile kattirmiştir. Hala bu karanlık kafa ile siyaset yapanların kulakları çınlasın!)
“Üçüncüsü: Emevilarin Haşimilere karşı an’anesindeki rekabet damarı, Yazid gibi bazılarıda bulunduğu için, şefkatsiz bir gadre kalibiyet göstermişti. Döndüncü bir sebeb de Hazret-i Hüseyin’in taraflarında bulunuyordu ki; Emevilerin Arab milliyetlerini esas tutup, sair milliyetlerin efradına (fertlerine) ‘memalik tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-ı milliyelerini kırmaları yüzünden, milel-i saire (diğer milletler)
Hazret-i Hüseyin’in cemaatine intikamkarane ve müşevveş (karışık ve karanlık) bir niyetle iltihak ettiklerinden(katıldıklarından), Emevilerin asabiyet-i milliyetlerine fazla dokunmuş, gayet gaddarane ve merhametsizcesine meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir.”
KERBELA’NIN SIRRI
Bu görünen sebepler bir yana, zihinleri tarih boyunca en ziyade meşgul eden asıl soru ise şu olmuştur: Kader nasıl böyle bir melhameye/faciaya fetva
verdi? Hangi hikmete binaen Hakk Teala bu musibetin ehl-i beytin başına gelmesine müsaade etti…”
Bu facia sebebiyle Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt (r.anhüm ecmain), dünya saltanatına karşılık öyle parlak ruhani ve uvreni saltanatlar ki, çektikleri zahmet kazandıkları yanında ucuz düşer. Nasıl ki bir asker bir asker bir saat sıkıntı ve işkence ile şehid olduğu taktirde yıllarca çalışarak ancak elde edilebilecek bir velayet mertebesini bir anda kazanır. Aynen bunun gibi, Kerbela faciasıyla dünyaya küsen Ehl-i Beyt tüm gayret ve himmetlerini ahirete çevirmişler ve her asırda ümmete imamlık, manevi sultanlık yapmışlardır. Bu yüce hikmetler içindir ki kader-i İlahi zahiri kötü fakat batını çok hayırlarla dolu bir faciaya fetva vermiştir.
ÜMMETE İMDAD EDEN İMAMLAR
Hikmeti sonsuz olan Yaratıcı, Al-i Beyt’i dünyaya, dünyayı da Al-i Beyt’e küstürmüştür. Ancak bu mübarek nesle hiçbir dünya saltanatı ile mukayese edilemeyecek uhrevi bir saltanat vermiştir. Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin (r.anhüm) neslinden gelen imamlar, şeyhler ve kutupların herbiri birer manevi mehdi hükmüne geçmişler ve bulundukları asırlarda manevi zulmü ve karanıkları dağıtıp Kur’an’ın nurlarını ve imanın hakikatlerini yaymışlardır. Hz. Ali (kv)’nin Ercüze kasidesindeki “Biz Al-i Beyt’ten birar ğavs çıkıp her kürbet ve şiddet zamanınında imdad ediyoruz” mealindeki müjdesi her asırda tahakkuk etmiş ve mana aleminin padişahları olan Al-i Beyt neslinin temsilcileri; İmam Zeynel Abidin’ler (r.a), Şeyh Abdulkadir-i Geylaniler (k.s), İmam Bahaeddin Nakşibendle (k.s) İmam Cafer-i Sadıklar (r.a), Mevlana Halid-i bağdadi’ler (k.s) ümmete imdad etmişlerdir. bu asırda ise baba ciheti Hz. Hasan’a, anne tarafı Hz.Hüseyin’e dayanan Bediüzzaman Hazretleri(r.h) karanlık mihrakların karşısına Al-i Beyt temsilcisi olarak çıkmıştır.
“SİZ EY ARAP CEMAATİ! BUGÜNDEN SONRA HEP KUL KÖLESİNİZ”
Sünnetin ve nebevi hayat tarzının ayaklar altına alma niyatlerinin fiiliyata geçirilmek istediği, dünyevileşmenin alabildiği arttığı şu günlerde Kerbela şehitlerinin müdafaa ettikleri hakkikatleri ve ‘Kerbela’nın sırrı’nı kavramaya ne çok ihtiyacımız var değilmi?
Facia’nın yaşandığı zaman hayatta olan Zeyd b. Erkam (ra)’ın Kerbela ile alakalı şu tesbiti ise tamamen Ortadağu’nun yıllardır bitmek bilmeyen sıkıntılarına işaret ediyor gibi: “Bir kul bir köleye sahip oldu! O da onları uşak yaptı. Siz ey Arap cemaati! Bu günden sonra hep kul kölesiniz!“
Bir bayan çalışmak durumundaysa haram kılını ipliği devam eder mi?
Pardon yani kılınırlığı işte haram olması