Eylemsizlik ve tanecikli yapıda olma gibi özellikleri olan maddenin bir diğer özelliği de kütlesi ve hacmi olmasıdır. Diğer bir deyişle: kütlesi ve hacmi olan ve varlığını hissettiğimiz her şey maddedir. Demir, gümüş, altın, su, karbondioksit, oksijen, hatta şekerli su, tuzlu su, ayran, çay, limonata (aslında) birer maddedir.
EYLEMSİZLİK
Maddenin şekil almış hali olan her bir cismin yavaş ya da hızlı belli (ölçülü) bir hareket hali vardır. Örneğin kainattaki tüm galaksilerle kıyaslanınca son derece küçük kalan dünyamız, saatte 1670 km. hızla kendi ekseni etrafında, 108.000 km. hızla güneşin etrafında döner. Başka bir kuvvet tarafından etki altında kalmadıkça bu böylece devam eder. Dünyamız, fıtratına uygun olarak bu halini sürekli korumak istemektedir. İşte dünyamızın ölçülü olan hareketini muhafaza etme isteği, bilim adamları tarafından “eylemsizlik” olarak adlandırılmıştır.
TANECİKLİ YAPIDA OLMA
Katı, sıvı, gaz halinde olabilen maddelerin tümü “tanecik” denilen atomlardan oluşmuştur. Maddeyi oluşturan bu küçük tanecikler, birbirlerine uzak ya da yakın mesafede dizilmişlerdir. Şartlar oluştuğunda birbirleriyle omuz omuza kenetleşen maddeler, yeni şartlar gereği birbirlerinden uzaklaşarak başkalaşabilirler. Mesela saf su, sıfırın altında 48 derecede donduğunda taş gibi sertleşirken, 100 derecede kaynamasıyla her bir derecede buharlaşarak sertlik ve akıcılık özelliğini terk eder.
ATOM
Canlı ve cansız varlıkların tamamı, kendinden basit ve farklı maddelere parçalanamayan “saf madde” denilen elementlerden oluşmuştur. İnsan vücudunda bulunan bazı elementler şunlardır: oksijen, fosfor, bakır, demir, kükürt, çinko, klor, flor vs. Elementlerin ise en küçük yapı birimi atomdur. Yıllardır insanlar, maddenin sonsuz bir biçimde bölünüp bölünemeyeceğini merak etmiş ve maddenin en küçük parçası olarak kabul edilen atom için modeller geliştirmişlerdir.
Milattan önce 5. Yüzyılın ünlü Yunan filozoflarından Leucippus (Lukippus) ve Democritus (Demokrit) emsali düşünür ve bilim adamları, maddenin ard arda bölünmesinin sonsuza kadar devam etmesinin mümkün olmadığını, bu bölünmenin de bir sonu olacağını ileri sürmüşlerdir. Sürekliliği varmış izlenimini veren ve bize bir bütünmüş gibi görünen maddeler (mesela duvar, ağaç, masa, kasa)i iç içe sarılmış katlı bir soğana benzetmek mümkündür. En geniş tabakada büyük kat, en dar tabakada küçük kat. Şimdi de bir duvarı düşünelim. Bütün bir parçaymış gibi görünen bu yapının sıvası kalktığında tuğla, çimento, kum gibi daha küçük ve karmaşık yapı birimleri gözlemlenir. Tuğla incelenmek istendiğinde killi toprak ve su oluşumu görülür. Su incelendiğinde hidrojen ve oksijen elementleri gözlemlenir.
Sonsuz gücün sahibi olan yüce Rabbimiz, her bir şey yoktan yaratmış, “denge” kanunu da küçük büyük ve canlı cansız yarattığı her bir varlığın yapısına vaz etmiştir. Şaşırtıcı bir ahenk içinde milyonlarca yıldır, milyarlarca varlıklar arasında sapma ve taşma meydanına rağmen denge devam etmektedir. “Hem (…) güneş ve ay ve arzdan tut, tâ en küçük mahlûka kadar her şey kemâl-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumi bir itaat bulunması, büyük bir Celâl ve İzzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor.” (Zülfikar, 277) İnsanın duyu organlarıyla fark edemeyeceği, ancak deneysel gözlemlerle, akıl yürüterek yapısını kavramaya çalıştığı atom, hala sırları çözülememiş esrarengiz bir alemdir.
Bir kutu düşünelim, içinde bir veya daha çok madde var. Açılması neredeyse olanaksız olan bu kutudaki şeyi merak eden bilim adamları, habire bu kutuyu sağa sola sallayıp duruyorlar. Kimi içinden bir tıkırtı duyuyor “kutunun içindeki katıdır” diyor; kimi “tak tuk” diye çarpışma sesi duyup “birden fazla katı vardır” diyor; bir diğeri de çalkalanma sesi duyup “sıvı da vardır” diyor. İşte atom denilen küçük alem hakkında söylenebilecek en doğru gerçek, dengenin kendisinin yapısında, olağan dışı hesaplamalarla var olmasıdır. En küçük alemdeki bu denge, büyük alemlerin her bir dairesinde mevcudiyetini uyum şeklinde göstermektedir. Kabaca şöyle bir etrafımıza baktığımızda, gözümüzü tırmalayan herhangi bir nesneye rastlamamız, en küçük dairenin dengede oluşunun göstergesidir. “O ki yedi göğü tabaka tabaka (birbiriye ahenkli) olarak yarattı. “Rahman olan Allah’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi gözü(nü) çevir(de bir bak), hiçbir çatlak görebilecek misin?” (Mülk Sûresi 3.Ayet)
Her bir mükemmel sıfatla muttasıf yüce Yaratıcımız, atomdaki dengeyi hissetme şansını sadece insana bahşetmiştir. Öyleyse bilim adamlarına düşen en güzel vazifelerden biri, bu âlemi daha da derinlemesine keşfetmektir.