Anasayfa / Güncel / İslam’da işçi-işveren münasebetleri

İslam’da işçi-işveren münasebetleri

GİRİŞ

“İslam iksidatının konularını iki sefhada ele almak mümkündür. Birincisi “geçiş dönemi İslam iktisadı“, ikincisi “ideal İslam  iktisadı“dır. Geçiş dönemi İslam iktisadı çağdaş hayatı beri veri olarak alır ve burdan hareketle İslam ilkelerinin nasıl gerçekleşebileceğini araştırır” İdeal İslam iktisatında varlığı tartışa bilecek birçok konu, geçiş dönemi İslamda iktisadı çercevesinde yer bulur.

“İdeal İslam iktisadı, İslam’ın bütün kurumlarıyla, insan ve toplumuyla gerçekleştirildiğinin varsayıldığı modeldir.” Esasında kapitalist sınıflı bir toplumun ürünü olan işçi işveren çatışmasının, ideal İslam düzeninde yeri bile yoktur. Fakat ideal İslam düzenine, hususan iktisatı yapısına adım atmak istediğinde, kişi kendisini birçok problemle karşı karşıya bulur. Bundan dolayı ara çözüm ile nihai çözüm birbirine karıştırılmadan, ideal İslam düzeni modelinin ışığında hareket etmek, son derece önemlidir.

Tabakoğlu’nun da dediği gibi, bu tür çalışmalarda bazı mesafeler ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birisi batı kaynaklı kavramların zihinlerinde kurduğu hakimiyettir. Söz konusu kavramlar düşüncelerimizi modernleştirirken başlangıçta faydalı aletler teşkil edilmiştir. İslam iktisadının kendi kavramları oluşturuluncaya kadar bu fayda devam edicektir; Zihinlerimizi İslam’a ve İslam’ın mantık çevresine yabancı olan kavramlardan tedricen temizlemeliyiz.

Biz bu çalışmamızda bazı kavramları, işçi-işveren meselelerini; yine söz konusu yatafların hak ve borçlarını, konuların mütehassısı olan kişilerin eserlerinden yararlanarak ifade etmeye çalıştık. Daha istifadeli olabileceğini düşünerek, konumuzu yer yer mukayeseli olarak anlatmaya gayret ettik. Ve minallahi’t-tevfik.

İŞÇİ (ECİR) KAVRAMI VE MESELELERİ

İşçinin genel bir tanımı mecellenin 413. maddesinde yapılmıştır. Buna göre işçi, nefsini (emeğini) kiraya veren kimsedir. Ancak işçi (ecir), özelliklerine
göre özel işçi (ecr-i has) ve ortak işçi (ecr-i müşterek) olarak ikiye ayrılmaktadır.

“İşçinin belirli bir zaman diliminde, emeğini işverenin emrine tahsis etmesi gerekiyorsa bu işçi ye” ecr-i has” denir. Böyle bir işçi, emeğini tahsis ettiği zaman diliminde başka bir şey yapamaz.” Günümüzdeki devlet memurları, sanayi ve tarım kesimi işçileri ile günlük işçiler bu kapsamda mütalaa edilebilir.

“Yapılan sözleşme, işçinin belli bir süre emeğini tahsis etmesini değil de belli bir işi görmesini konu alıyorsa, o taktirde bu işçiye “ecr-i müşterek” denir.
Terzi,dişçi,doktor gibi mesleklerde bu kapıda mütalaa edilebilir. Dikkat edilirse çağdaş kapitalist işçi kavramı, sadece özel işçiyi kapsarken, İslam’da ortak
işçi de işçi kavramına dahildir.

İşçi meselesi batı’da ortaya çıkmıştır. Bugünkü anlamıyla işçi-işveren ayrımının başlangıcı sanayi devrimidir. Sanayi devrimiyle birlikte artan zenginlik sefaletin yaygınlaşmasına, üretimin artması sınıf çelişkilerine, teknonejik gelişmeler ise kitlevi işsizliklere ve düşük ücretlere neden olmuştur.
Söz konusu olumsuzluklar  ise sendikalaşmayı doğurmuştur. Türkiyede dahil olmak üzere, İslam ülkelerindeki sendiklaşmanın, Batı kaynaklı sistemleri,
Batılılaşmanın bir neticesi olduğunu söyleyebiliriz.

İşçi problemleri diye isimlendirilen problemler İslam’da yoktur. Çünkü bu problemler, ücretlinin ücretinin tespitinde esas alınan ölçünün en aşağı seviye yaşam standatlarına göre yapılması sonucu ortaya çıkmıştır. İşçiler gerçekten hakkı olan ücreti değil, hayatta kalıp çalışıcakları seviyede
bir ücreti ancak alabilmektedirler.  Bu uygulama sermayedarların ücretliler üzerinde baskı kurmalarına yol açmıştır. Emeklerinin ve alın terlerinin
sömürüldüğünü gören işçiler, işverenlere-kapitalist sermayedarlara karşı toplu sözleşme ve sendikalar ile karşılık verdiler.

Evet daha önce dediğimiz gibi İslam’da böyle bir sorun yoktur. Çünkü “işveren ile ücretli arasındaki ilişkileri düzenleyen icare hükümlerinin yanında ticaret, tarım, sanayi ile hükümler, yaşamak için nafaka ile ilgili hükümler ve işlerin gözetilmesi ile ilgili hükümler işçinin problemlerini temelden çözüme kavuşturan hükümlerdir.”

Ayrıca ücretlinin takdirinde asgari geçim seviyesi değil, ücretlinin sağladığı faydaya ait piyasade ücretlinin harcadığı emeği esas alınır.
Bu nedenle ücretlilerin işverenler tarafından köleleştirilmesi ve işçilerin alın terlerinin ve emeklerinin sömürülmesi söz konusu olmaz.
Bu konuda ücretli ile devlet  memuru arasında bir fark yoktur. Ücretli, içerisinde bulunduğu toplumda insanlar arasında kendi emsaline göre ücret alır. Burda bir noktayı ifade etmek gerekir ki emeğin vasıf derecesi dikkate alınmalıdır. “Yani farklı emeğe farklı ücret ödenmesi adaletin gereğidir. Bununla beraber hayat tarzında büyük farklılıkların oluşması istenmez.

“Ücretli ile işveren ihtilaf ettikleri zaman ecr-i mislin taktiri için uzmanlar devreye girerler.Bu uzmanlar taflarca seçilirler. Taraflar uzman seçiminde anlaşamazlarsa uzmanı devlet (çalışma bakanlığı veya diğer alt birimler) seçer ve devletin seçtiği bu uzmanın sözü her iki tarafıda bağlayıcı olur.”

Yalnız şu kadarı var ki, ücretlerin – aynı zamanda fiyatların- tespiti hususunda iki farklı görüş vardır;

1. Fiyat ve ücretlere narh konulması ve dondurulması caiz değildir.

2. Bazı fiyat ve ücretlere narh konulması ve dondurulması zaruridir.

İşçi ile işveren arasında birtakım münasabetler, karşılıklı haklar ve borçlar söz konusurdur. Fakat bu hususta daha çok işçi esas alınarak açıklamalar yapıldığından, bizde ana başlıklar olarak işçinin haklarını ve borçlarını ifade etmeye çalışıcağız.

İŞÇİNİN HAKLARI

1. İşçinin yaptığı işin karşılığı bir mukavele ile tespit edilmelidir. Yine bu ücret en kısa zamanda ve katiyen geçiktirilmeden ödenmelidir.
Aslolan ücretin para olarak ödenmesidir; ama anlaşma varsa aynı olarakta ödenebilir. Mukavelede, ücretlere ek olarak yemek lojman,ilaç vb gibi şeyler belirtilebilir.

2.İhtiyarlık ve işsizlik halinde, sosyal güvenlik tedbiri gereği olarak devlete vazife düşmektedir.

3.Ecir(İşçi) ruhen yıpranmamk,her gün yeni bir azim ve gayret ile çalışmasını temin etmek için, iş yerinin sağlık şartlarına uygun olması talep edilir.

4.İşçinin ücretli izin ve dinlenme hakkı vardır.

5. İşçi çalışırken veya çalışma sebebiyle yaralanma,felç,organlarını kaybetme vb tahlikelere maruz kaldığından, devlet ve işveren bu zararlara karşı tedbirlerini sağlamalıdır.

İŞÇİNİN BORÇLARI

1.İşçi işe bizzat devam etmelidir.

Yalnız ecir-i müşterek ise arada bir mukavele söz konusu değilse bşr yardımcısına yaptırabilir. Fakat ecir-i has ise işi bizzat yapmalıdır.

2.Ecir-i has çalışmadan imtina edemez, ederse ücrete müstehak olamaz. İşçinin, iş muddeti esnasında işi bırakması veya o müddeti başka işlerde veya şahsi manfaati için kullanması katiyen kabul edilemez. Aynı zamanda işçi,iş müddeti içerisinde grevede gidemez.

3. İşçi (ecir-i has) , işverenin malını koruma ve teçhizatının müdafaasından ve ayrıca kullandığı alet ve edavattan da mesüldür. Fakat kendi kusuru bulunmadan bunlarda meydana gelebilecek zararı tazmin etmekte mesul değildir. “İmam-ı Azama göre müşterek işçi de emindir. Kendi kusuru olmadan ortaya çıkan zararı tazmin etmez; fakat malın telafi durumunda ücrette alınmaz.”

4. İşçi, işini en iyi şekilde yapmalıdır. Buradaki iyinin ölçüsü bir kanaate göre, o mal hizmet için piyasada kabul edilen kaliteyi esas almak ve buna göre hükmetmektir.

SONUÇ

Kapitalist ülkeler kalkınmalarında büyük ölçüde emeği kullanmışlardır. Önce köleleri, sonrada işçileri sömürerek, emeği zenginliklarine finansal bir araç gibi kullanmışlardır. İslam ise, ferd-toplum-devlet  dengesini sağlamış, sosyal adalet prensibiyle tebasının geçim ve güvenliğini esas tutmuştur. Yine İslam’da, her hak sahibine hakkını vermekesas alınarak, ne eski kapatilist zihniyet gibi emeğin hakkını kırpmayı (Aslında emeğin ücretini çalmayı), ne de günümüz neoliberal politikaların neticesi gibi, “esneklik” kavramı altında, ücretlerin hep aşağı  çekilmesi, işçi çıkarmadaki rahatlıklar gibi, haktan ve halktan çalıp kapitalist sermayedarların ceplerini doldurmayı amaç edinmemiştir

“İslam iktisadı emek-sermaye, işçi-işveren ilişkilerini Batı’dan farklı olarak çatışma içerisinde düzenlenmiştir.”

İşveren işçinin yanında, işçide işverenin yanındadır. Çünkü iki tarafta bilir ki Allah hakkından sonra en önemli şey kul hakkıdır ve farz
ibadetlerinden sonraki çalışması  ibadet hükmündedir. bu bilinç ile çalışan ve işveren olabilmek duasıyla…

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber çift mekanizmalı perde