Vücuda gelen her bir hadisenin iki yönü vardır. Birisi insana bakar. İnsan, görünen sebeplere binaen hükmettiği için “Beşer şaşar” kaidesine binaen yanlış ve zulüm yapabilir. Diğer ciheti ise kadere bakar ki; kader gerçek sebeplere göre hükmettiği için, adalet eder.
Demek eşlerden biri diğerine karşı yanlış bir muamelede bulunuyorsa, kötü muameleye maruz kalan, “Eşimin bana yaptığı zulümdür. Ama kader niye buna fetva verdi?” diye düşünmesi gerekir.Eğer o düşünce neticesinde yaptığımız hatayı tesbit edip giderirsek, yapılan o zulmün önlenmesine vesile oluruz. Maalesef, bu gerçeği düşünemediğimizden hep karşı tarafı suçladığımız için, kaderin fetvasına vesile olan gerçek sebeb devam ettikçe ve biz de kendimizi müdafaa mâhiyetinde başka hatalar işledikçe, eşler arasındaki o zulmün devamına sebep oluruz.
Hem eşler arasındaki kabahat büyük bir kalasa benzer. Birisi kalasın bir ucundan tutup kaldırdı ise, diğeri kalasın öbür ucundan tutup kaldırmadığı takdirde, kaldıran taraf bekleye bekleye yorulur ve o kalası yere bırakır. Hiçbir sıkıntı tahakkuk etmez. Eğer kalasın diğer ucundan da tutan olursa, aralarında çekişme ve itişme başlar. Sıkıntı gittikçe büyüyerek devam eder.
Aynı zamanda fenalık, bir necasete benzer. Nasıl ki necis olmuş bir giysiyi, su ile yıkarsan temizlenir. Eğer necis bir su ile yıkarsak o necaset gittikçe artar ve giysinin her tarafına yayılır. Bir misal gibi, ortaya çıkan bir fenalık, “Sen kötülüğü, en güzel olan iyilik ile def’et 1” ayetinin emrettiği gibi ancak iyilikle temizlenir. Eğer fenalıkla karşılık verilirse, daha da büyür. Âile yuvasını harap edecek bir hâl alır.
Hem insaflı olmak gerekir. Eşlerden birisinden gelen fenalığı bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemeyiz. Çünkü o fenalığın bir hissesi; kaza ve kadere âittir. Kaza ve kaderden gelene râzı olmak İslâmiyet’in bir şiarıdır. Bir kısmını da, o kişinin nefis ve şeytanına vermek gerekir. Ve onun nefis ve şeytanına mağlup düştüğünden dolayı, ona acımamız ve onun kurtulması için duâ etmemiz gerekir. Bu fenalığın bir kısmını da görmek ve kabul etmek istemediğimiz kendi hatamıza vermeliyiz. Ve o hatadan kurtulmak için tevbe ve istiğfar etmeliyiz. Geri kalan az bir kısmını ise, âlicenablık yapıp affedersek o fenalığın zararından kurtulmuş oluruz.
Bu izahı şöyle neticelendirebiliriz: Ortaya çıkan fenalığı, yüz derece kabul edersek, %25’i kadere aittir. %25’i nefis ve şeytana aittir. %25’i kendi hatamıza binaendir. %25’i de hata işleyen kişiye kalır.Bu taksimattan anlaşılıyor ki asıl hatayı işleyen adamla biz aynı seviyede bulunmaktayız. Öyleyse insaflı olmak noktasında sadece karşıdaki kişiyi suçlamak yanlış olur. Hatta diyebiliriz ki asıl olan kabahat, o suçlamayı yapmaktır.
Eğer “Siz suçlu adamı hep temize çıkardınız. Bizi suçlayacak duruma getirdiniz?” denilse, “Doğru söylüyorsunuz. İnsafı elden bırakan kişi suçlu olur. Biz İslâmiyet’in emrettiği bu açıklamalarımızla birilerini suçlamaya çalışmıyoruz. Ancak herkesin hatasını anlayıp birbirlerini suçlamamaları gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Ta ki, âilevi hayat; huzur ve saadetle devam etsin. Çocukların annesiz veya babasız kalmaktan dolayı psikolojileri bozulmasın. O aile ile irtibatlı bütün akrabalar sıkıntı çekmesin. Nefis ve şeytana uyulup Allah rızası terk edilmesin, noktasından meseleye bakıyoruz.”
Bediüzzaman Hazretlerinin’de dediği gibi, “Nasıl ki sen bir gemide bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi gark (batırmaya) ve o haneyi ihrak etmeye (yakmaya) çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zâlimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hatta bir tek masum, dokuz cani olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adaletle batırılmaz. 2”
Aynen öyle de eşlerden birisinin kötü bir huyu varsa, çok iyi yönleri de vardır. O kötü huyunu göz önüne alıp bütün iyi yönlerini kapatmak bir zulüm ve insafsızlıktır. “Hüküm ekseriyete göre verilir.” kaidesine binaen o kişi de iyi ve güzel huyların çokça bulunması, sevgi ve muhabbeti gerektirir. Hatta “Bir göz hatırı için çok gözler sevilir.” düsturunca kişinin iyi bir huyundan dolayı, iyi olmayan huylarını görmezlikten gelmek gerekir.
Cenâb-ı Hak bütün kardeşlerimizle birlikte ehl-i iman olan âilelere huzur ve saadet versin. Ayrılık ve ihtilaftan muhafaza eylesin. Âmin…
KAYNAKLAR
1. Fussilet, 34
2. Yirmi ikinci Mektup