İslam büyüklerinden birisi, son anlarında yastığının altından bir kese altın çıkardı. “Bunu sadaka olarak dağıtın.” buyurdu.
Dostları, dünya malına önem vermeyen bu zatın, bu kadar altını saklamasının sebebini düşünürken, Allah dostu şöyle buyurdu “Nefis ve şeytanım ne zaman bana “Dünyaya çalış, dünyalık kazan.” diye vesvese verse, bu altınlarla nefis ve şeytanımı susturdum.
Evet, maddiyatta zirve olan bu zamanda, bizler nasıl nefis ve şeytanımızı susturacağız. Bir keseyle nefis ve şeytanını susturan Allah dostunun yerinde, bizlerin dünya bize verilse doymayan nefislerimiz, hiç ölmeyecekmişiz gibi vesvese veren şeytanımız var. İhtiyaç olan ve olmayan herşeyi evimize, midemize ve kalbimize dolduruyoruz. Susmak yerine nefis ve şeytanımız kendini ebedi zannediyor.
Belki her gün mezaristanların yanından geçiyoruz. Belki hiç başımızı çevirip bakmıyoruz veya bakamıyoruz. Bakabilsek, akıl gözüyle duyabilsel, oradan feryatlar gelecek. Nefis ve şeytanımızı susturamamanın feryatları.
Allah dostlarından biri sormuş “Toprağın altında en fazla ne var?” diye. “Ölü var” demişler. “Hayır” demiş. “Ölüler değil feryatlar var. Niye daha çok ibadet yapmadık, niye bu günahları işledik diye feryat ederler.”
Biz de nefis ve şeytanımıza demeliyiz: Ey nefis ve şeytanımız, “Her bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan ziyade bir isteği var.”