Kur’ân’ın değişik âyetlerinde bu dünyanın imtihan yeri olduğu vurgulanarak, mü’minlerin bu imtihanlarda sabırlı olmaları istenmiştir. Bu konudaki bazı âyetler şöyledir: “Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden bir eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. ” (Bakara, 155)
(Ey mü’minler!) Yoksa sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle fakirlikler ve hastalıklar dokundu ve (belalarla) öyle sarsıldılar ki Peygamber ve beraberindeki îman edenler “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diyordu. Dikkat edin, Şüphe yok ki Allah’ın yardımı yakındır. (Bakara, 214)
Peygamberimizin (asm) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: ” Siz altınınızı (sahte mi, değil mi diye) ateşle kontrol ettiğiniz gibi, Allah da sizden birini -onu daha iyi bildiği halde- bela ile tecrübe eder (imtihan eder). Bu imtihan edilenlerden kimi saf, hâlis altın gibi çıkar. Bu kimseler Allah’ın kötülüklerden koruduğu kimselerdir. Onlardan kimi de bundan başka türlü çıkar. Bunlarda bazı şüphelere düşmüş kimselerdir. Onlardan kimi de siyah altın gibi çıkar. İşte bunlar fitneye giriftar olmuş (imtihanı kaybetmiş) kimselerdir. ” (Hakim, Taberanî, Beyhakî)
Her insanın imtihanı değişiktir. Fakir fakirlikle, zengin zenginlikle imtihan edilir. Keza idareciler idare ettikleri kimselerle, idare edilenler de idarecilerle imtihan olunurlar. Bu imtihanı kazanmanın en mühim şartı ise sabırdır. Kur’ân’da şöyle buyrulur: “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve size, verdiği şeyler (nimet, makam) hususunda, sizi imtihan etmek için bazınızı bazınızdan derecelerle üstün kılan O’dur.” (En’am, 165)
“Sizin bir kısmınızı, bir kısmınız için sabredecekler mi diye imtihan vesilesi yaptık.” (Furkan, 20)
Lider Olmanın En Mühim Şartı Sabırdır:
İmam Şâfii “İnsanları idare etmek, vahşî hayvanları idare etmekten zordur.” der. İnsanların başına geçip onları idare etmek, yönlendirmek dünyanın en zor işlerindendir. Bu işlerin üstesinden gelmenin en mühim şartı da sabırdır. Kur’ân’da İsrailoğullarından bir kısmının dinde önderler oluşunun sebebi olarak sabır gösterilir: “Onlar sabrettikleri zaman biz de onları emrimizle yol gösteren imamlar, liderler yaptık” (Secde, 24.) Bu âyete göre sabrı olmayan lider olamaz ve olmamalıdır.
İnsanlara hidâyet rehberi olarak gönderilen bütün peygamberlerin ortak özellikleri sabırdır. Mekke döneminde gelen âyetlerin pek çoğunda Peygamberimize ve Müslümanlara sabır öğütlenir. “(Senden önceki) azim sâhibi peygamberler gibi sen de sabret!” (Ahkaf, 35). Eyyüb (as) hakkında “Biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel bir kuldu” (Sad, 44) denilerek övülür.
Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: “Belanın en şiddetlisine maruz olanlar peygamberlerdir. Sonra onlara yakın olanlar, sonra onlara yakın olanlardır.” (Tirmizî, Ahmed) “Allah yolunda benim korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmadı. Allah yolunda bana eziyet edildiği kadar hiç kimseye eziyet edilmedi.”
Peygamberimizin hayatına baktığımız zaman, O’nun hayatı boyunca zorluklarla karşılaştığını, fakat O’nun sabır ve sebatla bunların üstesinden geldiğini görürüz. Mekke’de müşrikler, Medine’de ise münafıklar ve Yahudiler daima Peygamberimize eziyet etmişlerdir. Üstelik Peygamberimiz bazen yeni Müslüman olan, îman kalbine yerleşmemiş insanların veya bedevîlerin kabalıklarına da ta-hammül ediyordu. Bir defasında ganimeti paylaştırmış ve bir şahıs O’nu âdil olmamakla itham etmişti. Şöyle buyurdu: “Allah ve Resûlü âdil olmazsa kim âdil olur. Allah Musa’ya rahmet etsin, O’na bu bana yapılandan daha çok eziyet edilmişti de O sabretmişti.”
Peygamberimiz insanların içi-ne girip onların eziyetlerine tahammül ettiği gibi, diğer mü’minlerin de insanların içine girmelerini, toplumda İslâm’ın öğrenilmesi ve yaşatılması için zorluklara tahammül edilmesini tavsiye ediyordu. Bu konuda iki hadis şöyledir:
“İnsanların içine girip onların eziyetlerine sabreden Müslüman, insanların içine girmeyen, eziyetlerine sabretmeyen Müslümandan hayırlıdır.” (Buharî, Tirmizî, İbn Mâce)
As’as B. Selame (ra) şöyle der: Resûlullah (asm) bir adamı sahâbeler içinde göremedi ve onu sordu. O adam Peygamberimize geldi ve “Yâ Resûlallah! Ben şu dağa gidip halvete çekilerek ibadet etmek istiyordum” dedi. Resûlullah (asm) ona şöyle dedi: “Sizden birinin İslâmî mevkilerden -hoşuna gitmeyen- bir mevkide bir saat sabretmesi, halvete çekilerek yaptığı 40 yıllık ibadetten hayırlıdır” buyurdu.
Başka bir rivâyetinde Peygamberimiz: “Dikkat ediniz! Müslümanların yaşadıkları herhangi bir memleketin, bir yerinde bulunmak (orada İslâm’a hizmet etmek), kişinin yalnız başına, bir yerde 60 yıl ibadet etmesinden hayırlıdır” buyurmuş ve bunu 3 defa tekrarlamıştır.
Ali (ra) şöyle demiştir: Sabrın îmandaki yeri, başın ceseddeki yeri gibidir. Baş kesildiği zaman cesedin diğer kısımları bozulur ve kokar. Sabrı olmayanın (kâmil bir) îmanı da yoktur. (Beyhakî)
Tâbiinin büyüklerinden Süfyan-ı Sevrî’ye Hz. Ali (ra)’ın “Cesede nisbetle baş neyse, îmana nisbetle sabır da öyledir” sözünü sordular. O da şöyle dedi “Sen Allah’ın “Onlar sabrettikleri zaman biz de onları emrimizle yol gösteren imamlar, liderler yaptık” âyetini duymadın mı? Onlar işin başına sarıldıkları için reislerden oldular.
SABREDENLER ALLAH’IN YARDIMINA MAZHAR OLURLAR
Pek çok âyette mü’minler sabra teşvik edilmiş ve Allah’ın sabredenlerle beraber olduğu, sabredenleri sevdiği ifade edilmiştir. Bu konuda bir âyet şöyledir:
“Ey îman edenler! Sabır ve namazla (Allah’dan) yardım isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)
Peygamberimiz (asm) İbn Abbas’a şöyle nasihat etmiştir: “İlim mü’minin dostudur. Hilim onun veziri, akıl onun yol göstericisi, amel onun kayyimi, rıfk onun babası, yumuşaklık kardeşi, sabır ise onun askerlerinin, ordusunun komutanı hükmündedir.” “(Ey Abbas’ın oğlu!) şunu iyi bil ki; hoşuna gitmeyen bir şeye sabretmende çok hayır vardır. Muhakkak ki yardım sabırla beraberdir. Ve kurtuluş, ferah da üzüntüyle beraberdir. Her zorlukla beraber kolaylık vardır.”
Üstad Bedîüzzaman, “Allah sabredenlerle beraberdir” âyetini tefsir ederken şöyle der: Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücûd-u eşyada bir merdivenin basamakları gibi bir tertib vaz’etmiş. Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebebdir. Sabır ise müşkilâtın anahtarıdır ki “Hırslı adam daima zarar ve ziyandadır, sabır ise kurtuluşun, ferahın anahtarıdır” durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek Cenâb-ı Hakk’ın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir.
Peygamberimiz de bu konuda “Teenni Allah’dan, acele ise şeytandandır.” der.
Allah Peygamberimiz ve sahabelere Bedir Savaşı’nda melek ordusuyla yardım etmişti. Bu yardımın en mühim sebebi âyetlerde “sabır ve takva” olarak zikredilir. “Evet, eğer siz sabreder ve (günahlardan) sakınırsanız, onlar (müşrikler) şu anda bile üzerinize gelseler, Rabbiniz, alâmetli beş bin melekle size yardım edecektir.” (Âl-i İmran, 125)
Tâbiinden Urve (ra) şöyle demiştir: Allah (sahâbelere) “sabır ve takva” üzerinde bulunmaları şartıyla 5 bin nişanlı melekle destekleyeceğini vaad etmişti. Allah bu vaadini (Bedir’de) yerine getirdi. Onlar (Uhud’da) Peygamberin emrine isyan ettikleri, yerlerini terk ettikleri ve okçular yerlerini bırakmayacaklarına dair Peygambere verdikleri sözü terk ettikleri ve dünyayı istedikleri vakit (Allah tarafından) meleklerin yardımı kaldırıldı. Bu konuda Allah “Yemin olsun ki siz Allah’ın izni ile onları öldürürken, O size (yardım) vaadini yerine getirmiştir“ (Âl-i İmran, 152) âyetini indirdi. Onlara fethi gösterdi. Fakat isyan ettikleri vakit, bela ile onları cezalandırdı.
SABREDEN ZAFERE ULAŞIR
Hedefe doğru yürüyen her insan mutlaka engellerle karşılaşır. Bu engelleri aşmak ancak sabırla mümkündür. Sabırlı olmayan insanlar engellerle karşılaşınca cesaretlerini kaybeder, yılgınlaşır ve hedeflerini terk ederler. Hedeflerini terk etmeyen, direnen, sabreden insanlar hedeflerine ulaşırlar. Bu yüzden “Sabreden zafere ulaşır” denmiştir.
Üstad Bedîüzzaman Allah’ın insana bütün zorluklara yetecek derecede bir sabır kuvveti verdiğini, fakat insan bu kuvveti geçmiş ve geleceğe dağıttığında, şimdiki zamandaki zorluklara sabrının kâfi gelmediğini söyler. Sabırlı dediğimiz insanlar bu hakikatı anlayıp sabırlarını yalnızca şimdiki zamana tahsis edenlerdir.
Peygamberimiz (asm) Mekke’de peygamberliğini ilan ettiği yıllarda müşrikler O’nu vazgeçirmek için makam, para, kadın teklif etmişlerdi. O onların bu teklifine “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseniz, ben bu dâvâdan vazgeçmem” diyerek karşılık vermişti. Bu sözleri O’nun dâvâsında ne kadar kararlı olduğunu göstermeye kâfidir. Mekke’de iken panayırlarda bütün kabileleri her sene dolaşıyor, İslâm’ı tebliğ ediyordu. Yumuşak, nâzik davrananların yanında, kaba ve çirkin davrananlar da oluyordu. Birisi “Ey Muhammed! Biz seni kovmaktan bıktık, sen gelmekten bıkmadın” demişti. Peygamberimizin bıkmadan usanmadan yaptığı tebliğ, nihâyet 13 yıl sonra semere vermiş, Medineliler Müslüman olmuştu.
Rivâyete göre Timur, beyliğinin ilk yıllarında uğradığı bir bozgundan sonra çadırına çekilmiş. İşin içinden nasıl çıkacağını düşünürken çadır bezinin üstünde bir karıncanın tırmana tırmana yukarı çıktığını görmüş. Hemen bir fiske atıp yere düşürmüş, yine düşüncelere dalmış. Bir iki dakika sonra hayvanın tekrar yukarı çıkmaya başladığını görmüş. Bir fiske daha atmış. Ama biraz sonra yine aynı manzarayla karşılaşmış. Bu hâl üç, dört kere daha tekrarlanınca Timurlenk nihâyet alnına vurup “İşte şimdi anladım, bunu bana bu karınca öğretti. Geleceğe hâkim olmanın yegâne çâresi sebat etmektir!” demiş. Ve daha sonra bu esastan ömrü boyunca ayrılmamış.
Bir engelle karşılaşıp onu aşmak için girişimde bulunduk ve engeli aşamadık ise, hareket tarzımızı değiştirmemiz neticeyi de değiştirebilir. Örneğin elimizde 20 anahtar var ve hangi anahtarın kapıyı açtığını bilmiyor isek, yapacağımız şey bütün anahtarları teker teker denemektir. Yirminci anahtarla da olsa mutlaka kapıyı açarız. Fakat ısrarla yanlış anahtarla kapıyı açmaya uğraşır isek saatlerce de uğraşsak, kapıyı açmamız mümkün olmaz.
“Deneme yanılma” metodu bir öğrenme metodudur. Herhangi bir işi denedik ve yanıldı isek, -başarılı olamadı isek- bu bizi işi bırakmaya götürmemeli, tam tersine bunu bir tecrübe, bir zenginlik olarak kabul edip; yeni bir yol aramaya yönelmeliyiz. Bir yazar şöyle der: “Başarı doğru düşüncenin ürünüdür. Doğru düşünce tecrübelerin ürünüdür. Tecrübe ise yanlış düşüncelerin toplamıdır.” Bunu şöyle formule edebiliriz: Başarı > doğru düşünce > tecrübeler > yanlış düşünceler. (Veya: Yanlış düşünceler > tecrübeler > doğru düşünce > Başarı.)
Engellerle karşılaştığımız zaman sabırla inadı da karıştırmamamız gerekir. Yanlışta ısrar inad, doğru şeyde sebat sabırdır.