Anasayfa / Güncel / Bediüzzaman Hazretleri ve Ehl-i Sünnet İtikadı

Bediüzzaman Hazretleri ve Ehl-i Sünnet İtikadı

Yüce Rabbimiz ezeli kelamında, Kur’ân-ı Kerim’in “müminler için doğru yolu gösteren bir hidayet ve bir şifa“¹ olduğuna tekrar tekrar dikkatlerimizi çekiyor. Bundan anlaşılıyor ki, müminler Kur’ân’ı hakkıyla rehber yapıp onun hakiki tefsiri olan sünnet-i seniyyeye gereği gibi tabi olsalar, gerek ferdi, gerek ailevi, gerekse toplumsal ve siyasi bütün manevi derdlerine şifalar bulacak onları iki dünyada da saadete ulaştıracak olan doğru yola kavuşacaklardır inşaallah. Kur’ân ve sünnetin rehber yapılması söz konusu olduğunda ise, “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat” denilen İslam’ın büyük nurani caddesinin düsturları hayati önem arz etmektedir. Bilindiği gibi, itikadda Maturidi ve Eş’ari, amelde ise Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebi mensuplarının gittiği yola Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat yolu denilir. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ise, Resul-ü Ekrem (asm)’ın sünnetine bağlılık ve sahabeler, tabiin ve tebe-i tabiin cemaatlerinin izinden ayrılmamakla mümtaz olan İslâmiyetin dosdoğru yoludur, “Sırat-ı Müstakim”dir.

bediuzzamanveehlisunnetBu cihetle, Kur’ân ve sünnette yer alan iman, hayat ve amel düsturlarını Resulullah’ın ve ashabının anladığı ve aktardığı şekilde aynen hüve hüvesine muhafaza edip hayata tatbik eden ehl-i sünnet ve’l Cemaat mezhebi olmuştur. Resul-ü Ekrem (asm) Efendimiz’in: “Benden sonra ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak ve onlardan birisi kurtulacaktır. Onlar ise benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir.”² diye buyurduğu hadis-i şerifindeki müjdeye mazhar olanlar da yine Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat mensublarıdır. Çünkü onlardır ki, sünnet-i seniyyeye harfiyen tabi olmuşlar ve Ashab-ı Kiramın (r.anhüm) hiç birini ayırd etmek sizin hepsini sevmiş ve bütün ilimlerini, ashab yoluyla resulullah (asm)’dan almışlardır. Yine Resul-ü Ekrem'(asm)’ın “Ümmetim dalalet üzerinde toplanmaz“³ hadis-i şerifinin, mazharı da ehl-i sünnet ve’l cemaattir. Çünkü ümmet-i Muhammediye’nin yüzde sekseni gibi büyük bir çoğunluğun ehl-i sünnet ve’l cemaatin Sırat-ı Müstakim sırrına mazhar olan nurlu yolunda toplanmışlardır. İlk asırlardan itibaren, ümmetin kahir ekseriyetinin ehl-i sünnetin dört mezhebini birden içine alan bu hidayet yolunda toplanması, “Ümmetim dalalet üzerinde toplanmaz” hadisinin manasını onlar üzerinde fiilen göstermiştir. Hem, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat mezhebi hidayet ve hak üzere olduğunu yüz binler dahi ulemalar ve milyonlar evliyalar yetiştirerek de ispat etmiştir. Zira ağacın keyfiyet ve kalitesini gösteren yetiştirdiği meyvelerin güzelliği ve lezzetidir. Ehl-i Sünnet ve’l cemaatin mübarek şeceresinin yetiştirdiği nurani meyveler olan Hasan-ı Basriler, Cüneyd-i Bağdadiler, İmam-ı Azam, Şafii, Malik ve İbni Hanbeller, İmam Buhariler, Müslimler, Abdulkadir-i Geylaniler, İmam-ı Gazaliler, Mevlana Rumiler, Şâh-ı Nakşibendler, İmam-ı Rabbaniler, Taftazaniler, Fahreddin-i Raziler, Celaleddin-i Suyutiler (radiyallahu anhüm ecmain) gibi milyonlarca büyük İslam âlimleri ve evliyaları hummalı bir çalışma içine girmişlerdir. Ashab-ı Kiram’ın manevi rehberliği altında Kur’ân ve sünnetten çıkardıkları itikad ve amel düsturlarını ortaya koymuşlar ve İslam Dünyası bin seneden fazla süren şaşaalı yüz yılların ehl-i sünnet ve’l cemaatin muhafaza ettiği bu prensipler ışığında yaşamışlardır. Kur’ân’ın nurlu düsturlarının hayata tatbiki anlamına gelen bu esaslardır ki İslam’ın hâkim olduğu yüzyıllarda yeryüzünün yarısına ve insanlığın beşte birine adalet, fazilet ve saadet dağıtmıştır.

Öyle ise iki asırdır âlem-i İslam’da yaşanan büyük gerilemenin ve her sahada ortaya çıkan problemlerin sebebi bu Kurâni yoldan uzaklaşmak olduğu gibi, yegane reçetesi de tekrar ümmet-i Muhammed’in (asm) o Kur’ân-ı hidayet yolunda toplanmasıdır. Buraya kadar ele aldığımız bu mühim hakikatten dolayıdır ki son devrin büyük İman Müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de bütün himmet ve gayretiyle ehl-i sünnet ve’l Cemaat itikadının takviyesine ve sünnet-i seniyenin ihyasına çalışmış, bu uğurda büyük çilelere katlanmış, ömrünü bu yolda feda etmiştir. Yazdığı yüz otuzdan fazla risalesini tamamen ehl-i sünnetin düsturları üzerine bina ederek ehl-i sünnet ve’l cemaatin itikad ve amel düsturlarıyla birlikte ehl-i sünnet büyüklerinin sevgisini kalblere yerleştirmiştir.

Mesela ehl-i sünnet imamlarının nasıl büyük bir himmet, titizlik ve isabetle Kur’ân’dan hidayet yolunu alıp muhafaza ettiklerine dair Üstad şöyle demiştir: “Âlem-i İslamda Ehl-i Sünnet ve Cemmat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azimesi (büyük topluluğu), hakaik-i Kur’âniyeyi ve imaniyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine (en ince noktasına kadar) Sünnet-i Seniyeye tabi olarak muhafaza etmişler. Evliyaların büyük çoğunluğu o daireden yetişmişler.”4 Yine yukarıda izahı geçen hadis-i şeriften yola çıkarak, “Nakl-i sahih-i kat’i ile (Peygamberimiz sav.) … ümmeti yetmiş üç fırkaya bölüneceğini ve içinde hidayet üzere olup kurtulan fırka, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olduğunu haber veriyor.”5 Diyen Hazret-i  Üstad, kader gibi itikadi meseleler için: “Cebri gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen veyahut Mu’tezile gibi kaderi inkar etsen, Ehl-i Sünnet ve  Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin.”6 Demekle müminlerin tek rehberlerinin ehl-i sünnetin inanç esasları olması gerektiğini, Cebriye ve Mutezile gibi sahabeden ayrılarak kendi akıllarınca sapkın yollar açanların hidayet rehberi olamayacaklarını ortaya koyar.  Kur’ân ve sünnete bu yüksek ehl-i sünent şuuruyla yaklaşan Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kurucusu olduğu ve milyonlarca insanın hidayetine vesile olan Risale-i Nur hizmetinin usul ve metodunu da tamamen ehl-i sünnet düsturları üzerine oturttuğunu şöyle izah eder: “Kelâm’ın ve Usûl-üd Din allâmelerinin ve Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’ın dahi muhakkiklerinin İslâmi akidelere dair çok araştırma ve muhakemeler yaparak ve âyet ve hadisleri muvazene edip karşılaştırarak kabul ettikleri Usûl-üd Din denilen (Dinin temel düsturları), şimdiki Risâle-i Nur’un meşrebini (yolunu) muhafazaya emrediyor, kuvvet veriyor. Hatta hiçbir yerde, hatta ehl-i bid’a kısmı da bu meşrebimize ilişemiyorlar.7

Kelam ilmi sahasında İslâm tarihinde yetişen büyük otoritelerden biri olan Üstad Bediüzzaman, imani mevzuların teferruatında bazı orjinal tesbitlere de sahip olduğu halde, Ehl-i Sünnet imamlarının ittifak ettikleri meselelerde hiç bir zaman muhalif fikir beyan etmemiştir. Onları aynen destekleyip sahip çıkmış ve o ittifakı delil olarak göstermiştir. Çünkü ona göre Ehl-i Sünnetin icmaı (fikir birliği) Müslümanlar için kati ve tartışmasız delildir. Üstad’ın bu tavrına bir numune olarak sahabeler hakkında şu beyanını gösterebiliriz: “Enbiyadan sonra nev’i beşerin (peygamberlerden sonra insanlığın) en efdali sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaatın icmai bir hüccet-i katıadır (kesin delildir.) 8 Said Nursi Hazretleri’nin, Ehl-i Sünnet’in temel inanç ve amel düsturlarını kabul etmeyen Mutezile gibi bid’a mezhepleri hakkındaki şu beyanları, onun Ehl-i Sünnet düsturlarını nasıl yüksek gördüğünü gösterdiği gibi, Ehl-i Sünnet’e muhalefet edenleri ne durumda gördüğünün tesbiti açısından da gayet mühim ifadelerdir: “Mutezile imamları, muhabbet-i haktan (hak sevgisinden) ziyade, Ehl-i Sünnet’in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavanin-i Ehl-i Sünnet (Ehl-i Sünnet’in kanunları), onların dar fikirlerine yerleşemediğinden inkar ettiklerinden merduddurlar (reddedilmişlerdir).” 9

Bediüzzaman ve Peygamber Efendimiz Temsili İmajEhl-i Sünnet yolunun aşırılıklardan uzak kalarak hadd-i vasat (orta yol) üzere gittiğine eserlerinde vurgular yapan Said Nursi Hazretleri, bunun güzel bir numunesini Şia ve Alevilik hakkındaki risalesinde şöyle vermektedir: “Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali’yi (ra) tenkis etmedikleri gibi ciddi severler. Fakat hadisçe tehlikeli sayılan ifrat-ı muhabbetten çekiniyorlar. Hadisçe Hazret-i Ali’nin (ra) şiası (taraftarları) hakkıdnaki sena-yı Nebevi, Ehl-i Sünnete aittir. Çünkü istikametli muhabbetle Hazret-i Ali’nin (ra) şiaları, ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve’l Cemaattir. Hazret-i İsa Aleyhisselam hakkındaki ifrat-ı muhabbet, Nasara (Hristiyanlar) için tehlikeli olduğu gibi; Hazret-i Ali (ra) hakkında da o tarzda ifrat-ı muhabbet, hadis-i sahihte tehlikeli olduğu tasrih edilmiş (açıklanmış). (Bu hadisi Üstad Mucizat-ı Ahmediye’de şöyle nakleder: ” (Resulü Ekrem asm) İmam-ı Ali’ye (ra) demiş: Sende Hazret-i  İsa (as) gibi iki kısım insan helâkete gider. Birisi, ifrat-ı muhabbet; diğeri ifrat-ı adavetle (biri sevgide, biri düşmanlıkta aşırı giderek). Hazret-i İsa’ya Nasrani muhabbetinden hadd-i meşru’dan tecavüz ile hâşâ “İbnullah” (Allahın Oğlu) dediler. Yahudi, adavetinden çok tecavüz ettiler, nübüvvetini ve kemalini inkar ettiler. Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru’dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir.) …

Her şeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise hadd-i vasattır (orta yoldur) ki, Ehl-i Sünnet, Alevilerden ziyade Hazret-i Ali’nin (ra) taraftarlarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hazret-i Ali’yi (ra) lâyık olduğu sena ve övgü ile zikrediyorlar. Hususan büyük çoğunlukla Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve şah-ı velayet biliyorlar. Aleviler, hem Alevilerin hem Ehl*i Sünnet’in düşmanlığına hak kazanan Haricileri ve dinsizleri bırakıp, ehl-i hakk (olan Ehl-i Sünnet’e) karşı cephe almamalıdırlar.” 10

Üstad’ın Ehl-i Sünnet’e olan şiddetli bağlılığı yazdığı Nur Risalelerine de aynen naksetmiştir. Bu sebeple Risaleleri okuyanların, Allah’a Kur’ân’a, Resulullah’a (sav) ve ashab-ı kirama karşı muhabbet ve hürmetleri kısa bir zaman içerisinde ziyadeleştiği gibi, Ehl-i Sünnet büyükleri olan evliyalara, âlim ve müçtehidlere karşı da derin bir muhabbet ve sevgi duymaya başlarlar. Hidayet üzere olmanın, İslamiyet’i doğru anlayıp doğru yaşamanın ve bid’atlardan korunmanın en temel şartının Ehl-i Sünnet yoluna sıkıca bağlı bulunmakta olduğu şuuruna varırlar. “Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun11 diyerek gerek itikadi, gerek ameli noktada insanlara Ehl-i Sünnet’in maruf dört mezhebine göre amel etmeye çağıran Üstad Bediüzzaman’ın bu itikad ve amelle yetiştirdiği Nur Talebeleri son derece yüksek bir Ehl-i Sünnet’e bağlılık şuuruyla donanmışlardır. Onların bu yüksek vasıfları Risale-i Nur Külliyatı içinde yer alan Tarihçe-i Hayat kitabında şöyle tarif edilmiştir: “Nur talebeleri de, iman ve  İslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde bütün kuvvetiyle hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyorlar ve süfli menfaatlerin peşinde değillerdir.12 

Buraya kadar yazılanlarla ortaya çıktığı gibi, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri asrımızda Ehl-i Sünnet’in en büyük müdafilerinden biri olarak Ehl-i Sünnet ve itikadının güçlenmesinde büyük bir rol sahibi olmuştur. Ve zât-ı hâdive’l-mühdi, bütün müminleri Ehl-i Sünnet’in istikametli ve nurlu yoluna davet etmiştir. Allah kendisinden ebediyen razı olsun…

Kaynaklar:
(1) Fussilet Suresi, 44.Ayet
(2) Ebu Davud, Sünnet, 1: Tirmizi, İman, 18; İbn Mace, Fiten 17; İbn Hanbel, 2/332
(3) Mecmau'z-Zevaid, 5/218
(4) Mektubat, 26. Mektub
(5) Mektubat, 19. Mektub
(6) Sözler, 26. Söz
(7) Emirdağ Lahikası-1
(8) Sözler, 27. Söz
(9) Mektubat, 29. Mektub
(10) Lemalar, 4.Lema
(11) Divan-ı Harb-i Örfi
(12) Tarihçe-i Hayat

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber