Anasayfa / Güncel / Kadın Mü’min ise özgürdür

Kadın Mü’min ise özgürdür

Benim sevgili kız kardeşlerim, bize bizden büyük kötülük yapan yok bilesiniz. O mel’un iblis damarlarımızda dolaşıp da nasıl kumandasına alıyor bizi hiç ruhumuz duymadan. Şunu kabul edelim ki hepimizin ortak bir takım zaafları var: Beğenilmek, sevilmek, güzelliğimizi daim kılmak. Allahu Teâlâ bu hissiyatı bizim fıtratımıza vermiş lakin nasıl yönlendireceğimiz konusunu bizim cüzi irademize bırakmış. Biz yönlendiremeyince haliyle bir yönlendiren! çıkıyor.

En zayıf olduğumuz konulardan bu çünkü; en güzel olmak, kıskançlık, bu da fıtratımızda var ve bunu da yanlış yönlendiriyoruz. Tamamen maddi boyutuyla değerlendiriyoruz. Filanınki gibi göz, falanınki gibi dudaklar, öbürününki gibi elbiseler daha neler neler… Derken hem benliğimizi hem de (en önemlisi) imanımızı zir-ü zeber ediyoruz.

Peki, ne için? Karşılığında neyi feda ediyoruz? Bunu hiç düşünüyor muyuz? Hayır tabi ki. Biz hazır lezzet peşindeyiz çünkü o hazır ve fanî lezzetlerle nefsimizi besleye besleye içimizdeki gölgeyi öyle büyütüyoruz ki o gölgelikte derin bir gaflet uykusuna kendimizi bırakıyoruz (hafizanAllah).

Allahu Teâlâ isteseydi bizi bu dünyada huriler gibi yaratabilirdi kuşkusuz; farklı farklı yaratmasında muhakkak nice hikmetler var. Ne yazık ki biz ısrarla birilerine benzemeye çalışarak Yaradanımızın Musavvir ismine, tüm yaratıcı isim ve sıfatlarına saygısızlık ettiğimizi de fark etmiyoruz.

Ve örtünmek… Kadının en büyük devrimi, kadına özgürlüğünü bahşeden bir lütuf-u Rabbaniye… Bizim için ise en zor şey ne yazık ki bu fitne zamanlarında. Amelsiz Müslümanlık o kadar işlemiş ki içimize yaşadığımız gibi inanmaya başlamışız.Mümin Kadın İmajı

Örtünmemek bir yana örtünmeyi bile beceremiyoruz orda bile feragat edemiyoruz süsümüzden cicili bicili örtüler, hatlarımızı belirginleştiren giysiler, aksesuara dönüştürülen başörtüsü…

Hâlbuki örtünmeye ihtiyacı olan da biziz kaçan da… Allahu Teâlâ neden istemiş bizlerden örtünmemizi? Elbette “semi’na ve ata’na” . İşittik ve itaat ettik elbette. Ancak kalbimizin mutmain olması için soralım kendimize neden örtünmeliyiz? Açık saçıklıkla ne kazanırız, ne kaybederiz?

Kadın örtünmekle ikinci plana atılıyor diyen nefisperestler zerre kadar bizi düşünmez, bizi Yaradandan âlâ kim düşünebilir? Etimizi pazarlayarak mı kazanacağız özgürlüğümüzü? Gözü dönmüş gafillerin günahlarına ortak olarak mı baş tacı olacağız?

Bir kadın bir başın tacı olabilmek için örtünmeli, bir bahçede bahar olsun hem ebedi baharını kazansın diye örtünmeli… Yeri yurdu belirsiz bir yalancı bahar olmak bize üç beş senelik zehirli bir eğlenceden başka ne kazandırır? Ve bunun yanında neler kaybettirir?

Saadet-i Dareyn’i kazanmanın yollarından biri de: Kadın gibi kadın ve erkek gibi erkek olmak; bu da kuşkusuz İslam’ın çizdiği sınırlar içinde kalmakla mümkün. Nitekim biraz gözlem ve araştırmayla aksi durumların nelere yol açtığını görmek hiç zor değil.

Allahu Teâlâ’nın kadına verdiği nimet ve emanetlerden biri olan “güzellik” bahsi açılınca Şüphesiz ben sizin için, günah işlemenizden daha çok nimetlere şükretmemenizden korkuyorum. Dikkat edin! Şükredilmeyen nimetler öldürücü ve yok edicidir. [1] hadis-i şerifi gelir hep hatırıma. Bu dehşetli zamandaki kadınlar için (güzellik nimetine mukabil yaptıklarımıza) söylenmiş diye düşünüyorum.

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri(ra) bu konuya fevkalade açıklık getirmiş:

“Madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nîmettir. Nimete şükredilse mânen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, hüsün ve cemalini günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimeti küfran ile medar-ı azab bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş-on senelik cemâli bâkileştirmek için, meşru’ bir tarzda istimal ile, o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp, me’yusane ağlayacak.

Eğer terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdâb-ı Kur’aniye zînetiyle o cemâl güzelleştirilse; o fâni hüsün, mânen bâki kalacağı ve Cennet’te hûrilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste kat’iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak…”

Güzelliğin şükrü, onu alabildiğine sergilemek gözlerin içine sokarcasına teşhir etmek mi? Yoksa yabancı gözlerden, nefslerden sakınmak ve hayâ perdesi altında gizlemek mi? Allah’ın bir kadına verdiği en güzel duygulardan ve kadına en yakışan duygulardan biri “utanma” duygusu ve biz Allah’ın kuralları dahilinde yaşamaya çalıştığımız kadar elimizde tutabiliyoruz o duyguyu. Utanmak en çok kadına yakışır ve kadının süsüdür. O’nu maddi manevi tehlikelere karşı koruyacak bir zırhtır utanma duygusu…

Bu duyguya mühür vurmuş bir kadın içinse hiçbir zaman ve mekânda kendini huzurlu ve rahat hissedebileceği bir ortam olabileceğini sanmıyorum.

Cenab-ı Hakk bizleri cennetin Hanımefendileri’nin, HATİCE, FATIMA, MERYEM, ASİYE, (ra) validelerimizin yolundan giden Saliha Mü’mineler zümresine katsın. O güzel ve parlak ve ebedi neticeyi elde etmek duası ile… Amin… Amin… Amin.

 

[1] (Münavi, 5/253)

[2]Gençlik Rehberi, Birden İhtar Edilen Bir Mes’ele-i Mühimme

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber