Anasayfa / Güncel / Nihâyetsiz acziyet

Nihâyetsiz acziyet

Sözlükler acz kelimesini “güçsüzlük, iktidarsızlk,kuvvetsizlik” “acizi” de “bu sıfatları bulunduran” diye tanımlamaktadırlar. Bütün  yaratılanların ve acizlerin Rabbi, nihayetsiz kudret sahibi olan Allahımız (cc) da Kur’an-ı Kerim’de defaatle hiçbir şeyin kendisini aciz bırakamayacağını1 buyurmaktadır. Bu çok ciddi hatırlatmadır ki acz ve acizlik ancak mahluklara ait olup, Kadir-i Zülcelal’e nispetle bir kıyas aynası olabilir ki bir kan pıhtısından yaratılan ve kendisine mükemmel bir şekil verilen insan2, kendisini yoktan var eden ezeli kudretin karşısındaki hiçliğini ve acziyetini hiç bir zaman unutmasın.

Rabbimize karşı ne kadar aciz olduğumuzu anlamamız noktasında bizi ciddiyete davet eden bu ayet-i kerime hakkıyla anlaşılırsa, aslında O’na karşı olan aczimizin de bizim için en büyük bir izzet ve rahmet olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Evet, nihayetsiz acz içinde olduğumuzu bilmek ve buna göre yaşamak, inanan bütün insanların en büyük hedefi olmalıdır. Bu şekilde ancak nihayetsiz acizlik ve dayanılan kuvvetin nihayetsiz kudreti çerçevesinde şekillenecek olan Rab ve kul ilişkisi, hakkıyla yerini bulacaktır. Sevgili Üstadımızın lisanına bakıldığında “nihayetsiz acz”, “nihayetsiz fakr” hep karşılaştığımız kelimelerdir. Demek ki hadiseyi idrak edenlerin, hakke’l-yakin ruhlarının esrarlarına hissedenlerin lisanları da farklı olmaktadır.

Tarihin bize kadar gelen tefsirine göre ayet-i kerimenin ikazı ile hiçbir zaman unutulmaması gereken hiçlik ve acziyete karşı Rabbimizin muamelesi de nihayetsiz varlık ve kudretle oluyor. O zaman kudreti celb etmenin en kestirme yolu olarak karşımıza çıkan aczini bilmek hakikati, en fazla peygamberlerin hallerinde ortaya çıkıyor. Demek oluyor ki peygamberlerin varisleri olan evliyalar da bu hakikati pergamberlerinden tahsil etmişler.

MATEMATİKSEL İLİŞKİ

Şimdi kulun nihayetsiz acziyeti ile Rabbin nihayetsiz rahmeti arasındaki hakiki bağı birbirleri ile oluşan orantı ile izah edebiliriz ki; insan ne kadar acziyetini anlayıp onun bir makam-ı izzeti olan hakimiyetine, kemal-i rahmeti ve merhametine sığınırsa, o kadar anlayamayacağı kesrette ve bollukta bir yardıma, rahmete, ikrama mazhar olacaktır. Yani Allah’a karşı acz ve fakr nispetinde o derece mazhar-ı lütuf ve ihsan.

Resulullah Efendimiz’in (asm) mağara arkadaşı ile “gar” hadisesinde ümitlerin tükendiği, çarelerin bittiği, artık sona gelindiği bir anda arkadaşını “Hüzünlenme Allah (cc) bizimle”3 diye teskin ettiği bu nihayetsiz acziyete karşı, Kudret-i İlahi ile örümcekler, güvercinler seferber olup mağaranın ağzını örüp yuvalanmışlardır. Bu nihayetsiz acziyetle gelen teslimiyete karşı nihayetsiz kudret ve eşsiz ve mükemmel bir mukabele ile karşılık vermiştir.

İşte bu hadise, bahsi geçen matematiksel ilişkinin vücud bulduğu anlardan biridir. Benzer haller Hz.Musa (as) ile kızıl denizin kenarında, Hz.Yunus (as) ile atıldığı denizde, Hz.Davud (as) ile Calut’un karşısında, Hz.İbrahim (as) ile çölde ve bir var oluş kavgasının bir avuç kahramanı ile Bedir’de yaşanmış ve Allahın (cc) eşsiz, tahmin edilemeyen ve umulmayan şekilde yardımı gelmiştir.

Bu formülü işletirken çok dikkat edilecek bir nokta vardır ki o da sadece ve sadece O’ndan istemenin şerefini taşıyabilmektir. Başkalarından istemekle Allah’tan istemenin o çok ince ve hassas çizgisini ayırabilmektir. Zira aksi olursa, O’na bir rakip çıkarmak gibi hakikatte suri bir hal olur ki bu da Rabbimizin hakimiyetinin izzetini kırar ve gayretine dokunur. O’nun hatırını kırmak ise kemal-i rahmet ve merhametten yoksun kalmaya sebep olabilir.

 ALLAH BİZE YETMEZ Mİ?

On sekiz bin aleme, bizden önceki insanlığa, insanların en seçkinleri olan peygamberlere kafi gelen Rabbimizin hudutsuz merhameti, kudreti, inayeti bize yetmez mi acaba? Zahirde bu soruyu kime sorsak alacağımız cevap bellidir. Haşa! Ama iş, bu suale cevap teşkil edecek bir hayat tarzına muvafık yaşamaya gelince, işin o kadar kolay olmadığı anlaşılır. Uygulamada ise dünyevi menfaatler, çocukların gelecekleri, insanlarla ilişkiler, vesair işler ve her şeyin ama herşeyin sahibi, on sekiz bin alemin mutasarrıfı, bizi ve içinde bulunduğumuz halleri, düşünceleri bilen ve tanzim eden, her şeye gücü yeten Cenab-ı Hakk’ın bize yeteceği unutulur. Sanki bize yetmeyecekmiş gibi başkalarına hak etmedikleri davranış, fiil ve ifadelerle müracaat edilir. Nice perdeler girer araya. Halbuki acziyet Allah’a (cc) karşı bilinmek ve göstermek içindir, insanın kendi gibi aciz olanlarına karşı değil.

Herşeyi bilen Allahu Azimüşşan Kır’an-ı Hakim’de bir soru ile bu hakikati bize hatırlatır. “ALLAH kuluna kafi değil mi?”4 Buyurun hepimiz bu dehşetli sualin muhatabıyız. Henüz noktayı istinadımızı her daim Rabbimiz yapamadıysak, kendimizi nefsimizi terbiye edemediysek, boyumuzdan büyük işlerden ve Rabbimizi kıracak sözlerden uzak duramayıp O’na hakkıyla teslim olamadıysak, işte bir kere daha düşünmek zamanıdır.

Muhabbetle Kalınız, Allah’a emanet olunuz.

KAYNAKLAR
[1] Kur’an-ı Kerim, Fatir Suresi 44. Ayet, “Ne göklerde, ne de yerde hiç bir şeyin Allah’ı aciz bırakması mümkün değildir. Şüphe yok ki O Alim’dir, Kadir’dir.
[2]Kur’an-ı Kerim, Alak Suresi, 2.ayet, “O, insanı bir alaktan yarattı.”
[3] Kur’an-ı Kerim, Tevbe Suresi,40. ayet, “Eğer siz Muhammed’e yardım etmezseniz, iyi bilin ki Allah ona yardım etmişti: Hani inkar edenler, iki kişiden biri olarak O’nu Mekke’den çıkarmışlardı; o zaman onlar mağaradaydılar; arkadaşına “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyordu.”
[4] Kur’an-ı Kerim, Zümer Suresi, 36.Ayet, “Allah kuluna kafi değil midir?”

 

Bir yorum

  1. Allah bize yetmet mi? :((

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber