İhlâs: Kelime anlamı ile bir şeyi saf, temiz ve arıtılmış hâle getirmek, kalbi saf etmek, çıkar ve şöhret amacı gütmeden, içten riyasız, samimi sevgi ve bağlılık, sırf Allah rızasını düşünmek, sâdece Allah rızası için ibadet etmek vb. bunlar lügat anlamlarından bir kaçıdır.
“Birşey karışıklıktan arındığı zaman temiz olur. ¹ Gördüğünüz gibi ihlâs katışıksız, yüzde yüz saflık ile Allah rızasını gözetmektir.” İyi amellerde gözettiğimiz gibi nefsin şehvani arzularında da bu rıza tezahür etmelidir. “İşte biz O’ndan (Yusuf’tan), fenalığı ve fuhşu gidermek için böyle yaparız. Çünkü o bizim ihlâslı kullarımızdandır.” ² âyetinde evdeki kadınla Hz. Yusuf arasında geçen olayda ve kadının niyetinin neticesiz kalışında en büyük etkenin Hz. Yusuf’un ihlâsı olduğu görülmektedir.
Fudayl Bin İyad (ra): “Hâlk için ameli terk etmek riyadır; hâlk için amel etmek ise şirktir.” Hz. Ebu Bekir (ra): “Bilgiçlik taslayarak gurura kapılanlarda hayır olmadığı gibi, Allah için yaptıklarında insanların kınamasından endişeye düşenlerde de hayır yoktur.” der. ³ Mü’minler bütün söz ve fiillerinde Allah’ın rızasını gözetmek zorundadır. Nitekim Uhud Savaşı’nda Müslümanların en önde savaşanlarından biri de Kuzman idi. Medine’deki hurmalıklarını korumak niyeti ile savaştığı için cehennemlik olmuştur. 4 Yine bu konuda Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmaktadır: ” Üç hususta Müslümanların kalbi hıyanet edemez; Allah için ihlâs ile amel etmek, İslâm devletinin idarecilerine samimiyetle öğüt vermek ve İslâm cemaati ile birlik olmak.” 5 Bu kudsi, ihlâslı ifadeleri ile ihlâsa nasıl ulaşılacağı ile ilgili önümüze ışık tutmaktadır.
Asrın bilgesi, müceddidi Bediüzzaman Said Nursi (ra), ihlâs ve rıza-yı İlahiye ile ilgili ihlâs Risâlesi’nde en keskin şekilde şöyle özetler: “Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i imaniyede arkadaşlarım, bilirsiniz ve biliniz bu dünyada hususen uhrevi hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en mühim bir nokta-i istinat, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir duâ-yı mânevi, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet ihlâstır.” 6
O büyük Allah dostu rıza-yı İlahiye ile ilgili İhlâs Risalesi’nin birinci düsturunda ise bâriz bir şekilde şunları bildirmektedir: “Amelinizde rıza-yı ilahi olmalı, eğer O razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok, eğer O kabul etse bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan sonra isterse ve hikmeti iktiza ederse sizler istemek talebinde olmadığınız halde hâlklara da kabul ettirir, onları da râzı eder. Onun için bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın ruzasını esas maksat yapmak gerektir. 7
Bediüzzaman Said Nursi, Mardin’de ders verdiği sıralarda vâli tarafından Bitlis’e sürgün edilmişti. Yolda namaz vakti girdiği sırada abdest almak için kelepçelerinin açılmasını ister. Jandarmalar izin vermez, fakat bu Allah dostu biraz sonra su kenarında kelepçeleri açılmış şekilde abdest alır ve namazını kılar. Jandarmalar da bu duruma şaşırırlar ve ona hürmet gösterip birer nur kahramanı adayı olurlar.8 Evet ihlâs ile hayatımızı idame edersek Yüce Rabbimiz Üstad gibi neleri ömümüze sermez ki…
Yine Eskişehir hapishanesinde Cuma namazı için izin verilmediği halde şehir câmisinde görüldüğü kesindir. 9
“Demek ki adalet doğruluktan değil, duruluktan (ihlâstan) gelir.” 10
“İhlâslı bir amelin dünyadaki semeresine güzel bir misal daha. Kendi hâlinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. Kanaat sâhibi bir insandı. Kazancı az olsun, helal olsun düşüncesindeydi. Bir gün iş yerine geç geldi. Yardımcısı iyi bir kâr etmişti. Merak etti sordu. Beş akçelik kumaşı ona sattığını duyunca müşteriyi buldurdu. Helallik istedi. Fazla parayı geri verdi. Müşteri şaşırdı ve bu olay kısa bir sürede etrafa yayıldı. Olayı kral da duydu. Kral böyle bir olayı ilk defa duyduğunu, neden böyle yaptığını sordu. Tüccar da İslâm inancı gereğince yaptığını söyledi. Kral sonra İslâm’ı merak etti. Onlarca soru sordu… Ve bu ihlâslı amelin semeresi olarak İslâm’ı kabul etti. Daha sonra bütün Endonezya müslüman oldu. ” 11
İşte gördüğünüz gibi ihlâslı bir amel, 250 milyonluk bir ülkenin kurtuşuna neden oluyor. Buradaki sır beş akçelik bir kumaştı. Yapılan doğru İslâm’ı yaşamak ve kendi üzerinde göstermekti. Yine Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği noktaya gelindi. Halkları da razı etti, Rabbimiz saf niyetlerin karşılığı olarak. Yine ihlâslı bir duânın semeresini göreceğimiz bir olay ceddimiz Osmanlı’dan, Sultan Murad Han, derviş meşreb bir padişahtı. Mücadele verirdi, gerisini Allah’a bırakırdı. Plevne’yi 15 gün muhasara ettiği halde fethedememişti. Geri çekilmişti. Fakat içerlemişti ve öfkeyle “Hâlık-ı Zülcelal bu yıkılası kaleyi kahreyleyip viran eyle” diyerek galeyana geldi. Geri dönerken haberi geldi. Kalenin kendiliğinden bir duvarının yıkıldığı söylendi. Sonra kaleyi fetheylediler. 12
İbn-i Meleki (ra), namaz kıldığı mescidde 30 yıl aynı yerde durarak kılmış. Bir gün aynı yerde kılamamış. Kalbinden “Bugün seni her zaman kıldığın yerde göremeyecekler” diye geçirmişti. Nefsine gelen bu riyâkar sözden dolayı 30 yıllık namazını yeniden kıldı.13 İşte İslâm büyüklerinin amellerindeki Allah rızası hassasiyeti böyle zirve noktada idi.
Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri’ne şeytan 20 yıl hizmetçi kılığında hizmet etmişti. Onu kandıramayınca bu sefer “Ben çok kişiyi böyle kandırdım, sen çok ihlâslısın” dedi. Cüneyd-i Bağdadi onu Hazretleri onu kovdu. “Defol iblis 20 yıllık ihlâsımı kendimi beğenme duygusu ile 20 saniyede yok etmek istiyorsun” dedi. 14
Netice olarak şunları söyleyebiliriz ki “Delik kovada sus tutamazsın” 15. Kovada bir delik olmakla, on delik olmak arasında sonuç değişmez. Amelimizde, niyetimizde, yani her yerde ihlâslı olmazsak kovadaki delik gibi az veya çok hiç farketmez mânevi ab-ı hayatımız damlaya damlaya veya hızlı bir şekilde dökülüp gider. Allah muhafaza etsin.
Zaten bu sağlam ihlâs yüzündendir ki peygamberler, veliler, sıddıklar, üstadlar ve daha nice Allah dostları kovalarını sağlam tuttuklarından çağlarüstü hârikulade insanlar olmuşlardır. Başlangıçta çektikleri eziyetlere rağmen Allah ihlâslarına binaen halklara da hakikatlerini râzı ettirmiştir.
Amelimizde Allah rızasının daim olması temennisiyle.
KAYNAKLAR
1. İmam Gazali, İhya u Ulûmi’d’din, 4.Cilt. S.379. 2.Yusuf Suresi, 24 3. Kuşeyri Risalesi, İstanbul, 1978 S.3/7 4.İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’ani’l-Azim, Beyrut, 1969. 4.C,S.342 5.İbn Mace, Mukaddime, 18. 6. Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, 21.Lema, S.166 7.Aynı Eser, S. 167 8. Ömer Faruk Paksu, Bediüzzaman’la Yaşayan Öyküler, 2010, S.15/16 9. Aynı Eser, S.102 10. İskender Pala, Od, 2011, S.78 11. İrfan Takvimler, 13 Nisan 2012, Cuma 12. Genç Beyin Dergisi, Temmuz 2004, İstanbul, S.20 13. Aynı Eser, Ocak 2005, S.34 14. Aynı Eser, Temmuz 2204, S.20 15. İskender Pala, Od, 2011, S.104