Geçen günlerde bir arkadaşımla sohbet ediyorum. Sohbet ederken konu nihayetinde hayatın şartlarının ağır olduğuna geldi. Arkadaşım hayatın zor olduğundan, insanların düzgün ve rahat yaşayabilmesi için çok çalışması gerektiğinden ve insanların zihnini meşgul eden şeylerin çok olduğundan bahsediyordu. O ara ruhumu titreten bir cümle söyledi. “Bu zamanda her şey para olmuş.” dedi. Evet, kendisine sorduğumda bunun açıklamasını hemen arkasından yapıyordu. “Bir yere gideceksin para, bir elbise giyeceksin para, bir meşrubat içeceksin para, para, para…” Aslında görünürde haklı gibiydi. Daha sonra gece yatağa yatarken bu fikri biraz tefekküre daldım, biraz da tahayyüle. Sonra aklıma bir bir kalbimi ve aklımı tatmin eden fikirler ve o iddiaya cevaplar gelmeye başladı. Mesela, bir yere gideceğiz; evet, bunun için para gerekli ama binlerce şarttan sadece biri para. Çünkü bir yere gidilebilmesi için en azından gidilecek bir yer olması ve insanı götürecek ayakları olması gerekir. Oysa parası çok olup da gidecek yeri veya kendisini götürecek ayakları olmayanlar vardı. Bir elbise giyeceğiz evet bunun için para gerekli ama para bu fiilin binlerce şartından sadece biri.
Çünkü bir elbisenin giyilebilmesi için sağlığınızın yerinde olması gerekir. Oysa parası çok olup da bir elbise giyecek sağlığı veya organları olmayanlar vardı. Örnekler çoğaltılabilir.
Eski bir Romalı bilge ne güzel söylemiş “Ayakkabım olmadığı için üzülüyordum. Sokakta ayakları olmayan birini görene kadar.” Bu fikir silsilesinden sonra bu konunun Risâle-i Nur’lardan aldığım bir dersle çok yakından alâkası olduğunu fark ettim. Zâten aklımı ve kalbimi tatmin edebilmem o dersten kaynaklanıyordu.
Maddeci bilim adamlarının, Cenâb-ı Hakk’ı inkar için düzenledikleri bir sistem vardı. Kainatı cüzlere ayırmışlardı. Her bir cüzü kendi içerisinde değerlendirip kainatla alakasını kesip yaratanını bulmaya çalışıyorlardı. Mesela, ellerine iki çiçek alıp bir şart farklı olmak üzere diğer her şartı sabit tutup -birine su verip diğerine vermemek- varlığına sebep olanı bulmaya çalışıyorlardı. Sonra o farklı şartın olmaması hasebiyle canlının ölmesinden şu sonucu çıkarmışlardı. “-Örneğimiz su olduğu için- Bu çiçeğin hayatına sebep sudur, yani aslında bir bakıma çiçek için her şey sudur.” Oysa sevgili Üstadımın dediği gibi bir şeyi fark edememişlerdi. (Belki de fark etmek istemiyorlardı.) Bir çiçeğin ademine, yok olmasına bir şartın olmaması yeterliyken vücuduna, var olmasına binlerce şartın bir arada bulunması ve irâde ve Kudret-i İlahiyye’nin tecelli etmesi gerekir. Bu sebeple, belki suyun olmaması çiçeğin yok olmasına sebeptir ama var olması konusunda ise milyonlarca şarttan biridir. O yüzden değeri o nispettedir.
Aynı şekilde birçok fiilin yapılması gerektiğinde bu şartlardan biri paraydı; evet ama milyonlarca şarttan biriydi. Değeri o nispetteydi. Belki de “Her şey paradır” fikri, o inkarcı bilim adamlarının eğitim yerlerindeki öğretilerinin sonucuydu. Bilmiyorum ama kesin olarak bildiğim bir şey vardı, her şey para değildi.