Soğuk ve uzun bir kışın ardından, havaların ısınması, baharın tazeliği, günlerin uzaması derken çocukların dört gözle beklediği yaz tatilinin gelmesi…
Yoğun geçen bir eğitim yılının ardından, umutlarla ve hayallerle beklenen yaz tatili çocuklar için bazen başarılı bir karnenin hediyesi olan bisikletle atılacak turlar, bazen de mahalle arkadaşlarıyla akşam saatlerine dek oynanacak oyunlardır. Ebeveynler içinse yaz tatilini değerli ve anlamlı kılmanın en güzel yolu, “okul zamanı tatile giren” manevi eğitimlerinin sağlanması, dini bilgilerinin pekişmesi, bilgi dağarcıklarına yeni bilgilerin eklenmesi, islâmi yaşayış noktasında güzel örneklerin hayata geçirilmesi ve bunlar için en güzel ortamın sağlanacağı “yaz kursu” ortamlarıdır.
Çocuklar hayaller kurup ana babalar planlar yapadursun, mevzunun tam ortasında belki de en önemli noktasında çocukların yaz tatilinden ne anladıklarını kendi tecrübelerine istinaden çok iyi bilen, bunun yanı sıra ebeveynlerin de kendilerindenden beklentilerinin ne olduğunun farkında olan ve her iki beklentinin muhatabı makamında bulunan hizmet ehli eğitimcilerimiz durmaktadır. İşlerinin bir hayli zor lakin bir o kadar da ehemmiyetli olduğunun şuurunda olan güzel kardeşlerimiz haftalar öncesinden hem çocukların eğlenme ve dinlenmelerine zemin ve ortam hazırlamak, hem de velilerin beklentisine cevap verecek bir programın hazırlığına haftalar öncesinden başlamaktadırlar.
Günler sonra yapılan bir kaç telefon görüşmesi ve istişârenin ardından kalınacak mekan ayarlanır, gerekli eşyalar temin edilir, çantaların hazırlanmasının ardından kursun başlama günü yolda giderken; “Derslerine iyi çalış, ezberlerini zamanında yap, öğretmenlerini üzme, yaramazlık yapma, kulaklarını dört aç, anlatınları iyi dinle” gibi tembihlerle de çıkabilecek aksaklıkların önünü alan biz ebeveynler çocuklarımıza din eğitimi “verdirmenin” hazzını yaşayıp, “Bu senelikte bu işi hallettik elhamdülillah” diyerek gönül rahatlığı ile evimize döneriz. Programlar bitip de çocuklar eve döndüğünde memnun kalmamışsak faturasını ya sevgili çocuğumuza ya da eğitimciye keser kendi payımıza düzen payı gözardı ederiz. Unuttuğumuz bir şey var ki, o da temel dini eğitimlerinden bizlerin sorumlu olduğumuz gerçeği…
Her biri birer Medresetü’zzehra olması icap eden yuvalarımızda sünnet-i seniyyenin düsturlarını bir hayat tarzı haline getirmez ve çocuklarımıza yaşayarak örnek olma sünnetini işlemezsek evlerimiz içinde gerçek manada ölü canların yaşadığı dört duvar olur. Böyle yuvalardan ilim yuvalarına gelen yavrulardan ve hizmet kardeşlerimizden kısacık bir zamanda çok şeyler beklemekse hakikatte hem onlara yazık hemde vicdansızlık olur.
Girdikleri manevi ortamlarda edindikleri dostlukların keyfi, beraber birşeyler öğrenmenin hazzı, cemaat ruhu taşıyan ibadetlerin huşuu, yapılan sesli tesbihatların kulaklarda bıraktığı hoş sada, yedikçe çoğalan bereketli yemeklerin damakta bıraktığı lezzet, çay saatlerinin hiç bitmese dedirten sohbetleri ve belkide öğrenilen tek bir cümlenin zihinlere kazınan hakikati…” Bismillah her hayrın başıdır“. Daha ne olsun.
Hayatınız hayattar, haneleriniz huzur ve nur dolsun.