Anasayfa / Rîsâle-î Nûr / Risâle-i Nur’dan vecizeler

Risâle-i Nur’dan vecizeler

Risale-i Nur'dan vecizeler

Risale-i Nur’dan vecizeler

Kelime-i Şehadete Dair

“Eşhedü en la ilâhe illallah”

Yani: Hâlık ve Rezzak, ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat, onun elindedir. O hem Hakim’dir, abes iş yapmaz. Hem Rahim’dir; ihsanı, merhameti çoktur.

Namaz

Namazın ma’nâsı, Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ve ta’zim ve şükürdür.

Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe’nindendir.

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedi midir? Hiç kat’i senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyf için, dünyada ebedi kalacak gibi nazlanıyorsun.

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor?

Acaba şu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahşer’de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsü’nde nur ve burak olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?

A’mal-i bedeniyenin fihristesi, namazdır.

Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir.

Nasıl bir hurma çekirdeğinden, tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur. Öyle de: Namazın derecatında da daha fazla meratib bulunabilir.

Namaz kılanın diğer mubah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.

Oruç

Beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün ilacı oruçtur.

Zekât

Zekât, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyattır.

Zekâtı vermeyenin herhalde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır.

A’mal-i maliyenin kutbu, zekâttır.

Beşerin hayat-ı ictimaisinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilalatın menşe’i iki kelimedir: Birisi: “Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne?” İkincisi: Sen çalış, ben yiyeyim.

Beşer salah isterse, hayatını severse; zekâtı vaz’etmeli, ribayı kaldırmalı.

Hacc

Bir hacı ne kadar âmi de olsa, kat’-ı merâtib etmiş bir veli gibi, umum aktâr-ı arzın Rabb-i Azim’i ünvanıyla Rabbisine müteveccihtir. Bir ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir.

İbadet

İbadetin manası şudur ki: Dergâh-ı ilahide abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i rububiyetin ve kudret-i samedaniyenin ve rahmet-i İlahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.

İbadet, şükürdür. Şükür, mün’ime edilir; yani nimetleri veren zata şükretmek vâcibdir.

Ey şikemperver nefsim! Acaba hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden, usanç değil belki telezzüz ediyorsun.

Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşagil-i dünyeviyesinin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır?

Gaye-i fıtratın, ubudiyettir.

İbadetin çendan zahiri bir ağırlığı var; fakat manasında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki tarif edilmez.

Akaidi ve imani hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren ancak ibadettir.

Kulluk

Allah’a abd olana her şey musahhardır; olmayana her şey düşmandır.

Allah’a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise; Yalnız bir asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli.

Takva

Takva, menhiyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.

Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Hem takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.

Salih Amel

Sâlih amel ise, maddi ve manevi hukuk-u ibada tecavüz etmeyerek, hukukullahı bihakkın ifa etmekten ibarettir.

Duâ

Duâ bir ubudiyettir. Ubudiyet ise semerat-ı uhreviyedir. Dünyevi maksadlar ise o nevi duâ ve ibadetin vakitleridir.

Ferşten arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duâdır.

Duâ ise, esas-ı ubudiyettir.

Duâ muhal, hem masiyet olmamalı.

Kırık bir tahta parçası üzerindeki bir fakirin ve kalbi kırık bir masumun duâsının hürmetine, denizin fırtınasının, şiddet ve hiddeti sükûnet bulur.

Makbul duânın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut duâ olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur.

İşahi! Bize ve neslimize nurunla hayat ver. Bizi ve nefsimizi nurunla yaşat ve o nurunla öldür. Ve bizi ve neslimizi bize ihsanın olan pür nurunla haşret. Lutfet. Kerem kıl. Hatalarımızı ve seyyiatımızı mağfiret eyle. Ve bizi başında Habib-i Zişan’ın (asm) olan fırka-i naciye-i kamileye ilhak et.

Ya Rab! Şu Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddi ve manevi rızkımıza bereket ihsan et!

Ya Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin.

Ya Rab! Garibem, bikesem, zaifem, nâtüvanem, alilem, âcizem, ihtiyarem. Bi-ihtiyarem el’aman gûyem, afv cûyem, meded hâhem zidergâhet ilahi!

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber