Bediüzzaman Hazretleri 1922 Kasım’ında Ankara’ya gittiğinde müdhiş bir dinsizlik fikrinin meclis içinde gizliden gizliye çalıştığını ve imanın temellerini sarsmak için dehşetli planlar yaptığını görür. O dönemde perde altından dinsizliğe çalışanlardan birisi de meşhur Ziya Gökalp’ti. Bediüzzaman onunla yaptığı bir tartışmadan Fihrist Risalesi’nde şöyle bahs eder: ” Bu (2.Söz’deki) temsilin mealiyle mühim bir meclisde, Ankara’da, otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid, ağzını açamayacak derecede mağlub oldu.” ¹
Hazret-i Üstad Ankara’da şahid olduğu bu tehlikeli gidişatı ise şöyle anlatır: ” 1338’de (1922) Ankara’ya gittim. İslam ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli fikirleri içinde, gayet müdhiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha imanın erkanına ilişecek!” ²
Said Nursi Hazretleri, bu dessasça yayılmaya başlayan bu dinsizlik fikrinin önünü kesebilmek için Kur’an’a müracaat eder ve Kur’an’dan gelen bir ilhamla Zeylü’z-Zeyl adında Arabca bir risale yazar ve 1923 yılında Ankara’da neşreder. Üstad önce Habbe Risalesi’ni, sonra Habbe’nin Zeyli’ni neşreder. Ve daha sonra Habbe’nin Zeyli’nin Zeyli’ni “Zeylü’z Zeyl” adıyla neşretmiştir. Tabiat Risalesi, işte bu Zeylü’z-Zeyl’in 1934 sonlarında Üstad tarafından Türkçe’ye tercüme edilmesiyle telif edilir.
Hazret-i Üstad bu risalede dinsizlerin en çok dillendirdikleri ve bütün fikirlerini onun üzerine bina ettikleri, “Her şeyi tabiat yapıyor” fikrinin ne kadar saçma ve mantıksız bir fikir olduğunu “Göklerin ve yerlerin yaratıcısı şüphe olur mu?”³ ayetine dayanarak ispat eder. Üstad’ın burada kullandığı ispat metodu çok harikadır. Önce bakışları çevremizde sürekli devam eden yeni yeni yaratılışlara çevirir. Mesela bütün bitki ve hayvanlar sürekli çoğalıp durmaktadırlar. Bu yeni yaratılan varlıklara baktığımızda bu harika sanat eserlerinin nasıl ortaya çıktığı hakkında ilk anda akla gelen veya gelebilecek olan ve bu güne kadar dillendirilen dört farklı fikir var.
1- O canlı kendi kendine ortaya çıkıyor.
2- Değişik sebeblerin etkisiyle oluşuyor.
3- Onu tabiat yapıyor.
4- Yüce bir yaratıcı tarafından yaratılıyor.
Üstad Bediüzzaman’ın burada kullandığı metot; ilk üç fikrin imkansızlığını ortaya koyarak dördüncü şık olan Allah’ın yaratmasından başka, aklen bir ihtimal bulunmadığını ispat etmektir. Daha sonra varlıkların yaratılışının yalnızca Allah’a verilmesinin nasıl aklî bir zorunluluk olduğunu da ortaya koyarak vahdaniyet yolunu hiç şüphe bırakmayacak bir surette ispat etmiştir. Mantıkta sebr ve taksim denilen bu metodu, Üniversite imtihanı gibi test usülüyle yapılan imtihanlarda talebeler çoklukla kullanırlar. Cevap şıklarından doğru olmadığına kesinlikle emin olduklarını eleyerek doğru cevaba ulaşırlar. Burada önemli olan yanlış şıkların yanlışlığının kesin olarak bilinmesidir. Tabiat Risalesi’nin Allah’ın bir lütfu olan bu harika muvaffakiyetine işaretle Üstad şöyle der: ” Tabiattan gelen fikr-i küfriyi dirilmeyecek bir surette öldürüyor; küfrün temel taşını zir ü zeber ediyor.”¼
Tabiat Risalesi, dokuz başlıkta, toplamda doksan tane muhali, yani imkansızlığı göstererek, varlıkların kendi kendine, ya da toprak, su, hava, ısı, ışık gibi maddelerin tesadüfen bir araya gelmeleriyle, ya da tabiat kanunları gibi maddeten mevcut olmayan kanunlarla yaratılamayacağını gösterir. Çünkü hücrenin alt parçacıklarından, bedenin kalb, beyin, göz gibi organlarına ve tüm bedene kadar bir canlının yaratılması o kadar karmaşık ve gayet zor hadsiz faaliyetlerin neticesidir ki ancak sonsuz bir ilim, irade ve kudretin işi olabilir. Sonsuz ilim, irade ve kudrette olan ihtiyaç ise Allah’ın yaptığını açıkça gösterir. Böyle harika sanatlar, hayatsız, aciz ve şuursuz olan tesadüfi sebeblerin ve cansız, bedensiz tabiat kanunlarının işi olamaz.
Tabiat Risalesi’nin gözlere gösterdiği muhallerden bir kaçına kısaca ve mealen işaret edilebilir:
-Bir eczanede bulunan ve çok hassas ölçülerle yapılan ilaçların, bir eczacı olmaksızın, laboratuardaki kimyevi madde şişelerinin tesadüfen devrilmesiyle ortaya çıkmasını akıl hiç kabul eder mi? Elbette etmez. Aynen onun gibi; o ilaçlardan binlerce kat harika ölçü ve sanatlarla yaratılan canlıların da bir yaratıcısı olmadan dünyadaki hava, su ve toprak gibi maddelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaları binlerce kat akıl dışıdır, imkansızdır.
-Harika sanatlarla süslenmiş büyük bir sarayın tuğlalarının, bir usta olmadan sürekli yenilenmesi ve o sarayın yeni yeni şekiller alması, başka güzel sanatlara bürünmesi, büyüyüp küçülmesi aklen hiç mümkün değildir. İşte bunun gibi, atomları ve hücreleri beslenme yoluyla devamlı yenileyip duran, güzelleşen, büyüyüp küçülen bir canlı vücudunun da bir yaratıcı olmaksızın bu işleri kendi kendine yapabilmesi hiç mümkün değildir.
-Çok odalardan oluşan, harika eşyalarla doldurulmuş ve güzel sanatlarla süslenmiş olan harika bir sarayın hem yapılması, hem işletilmesi, o sarayın proje ve işleyişinden bahseden teşkilat defterindeki kuralların eliyle olması son derece imkansız bir saçmalıktır. Aynen onun gibi, şu muhteşem kâinat sarayının da gerek bina edilmesi ve gerek gayet düzen içinde işletilmesi kainattaki Tabiat Kanunları’nın işi olması sonsuz derecede akıldan uzak bir saçmalıktır. Çünkü o kanunların ne hayatı var, ne şuuru ne de kuvveti. Öyleyse şu koca kâinat sarayını o kanunların ölçüsüyle yaratan, onlarla işleten ve o kanunları kendi iradesiyle belirleyen sonsuz kudret ve ilim sahibi büyük bir sanatkâr usta vardır. O da Allahü Teâla’dır.
Bu üç misalde görüldüğü gibi, Tabiat Risalesi, varlıkların meydana gelişinde, Allah’ın yaratması dışındaki şıkların aklen hiç mümkün olmadığını, hatta insanı gayet saçma neticelere götürdüğünü açık delillerle ispat eder.
İki asırdır Avrupa’dan Dünya’ya yayılan dinsizlik fikirlerinin dayandığı ana temel olan “tabiatçılık felsefesi” ni Bediüzzaman Hazretleri bu risale ile tamamen çürütmüştür. Aradan geçen seksen seneye rağmen, ne memleketimizde, ne de batıda tabiat felsefesi fikrini taşıyan bir fen bilimcisinin çıkıp buna bir cevap yazamaması da gayet dikkat çekicidir.
KAYNAKLAR
1. Fihrist Risalesi, 2.Söz, s.2
2. Lema’lar, s. 185
3. İbrahim Suresi, 10.Ayet.
4- Lema’lar, s. 185