Anasayfa / Rîsâle-î Nûr / Bahar ve Haşir

Bahar ve Haşir

Bahar ve Haşir Temsili İmajKur’an-ı Kerim, dört temel esas üzerine icazını beyan eder: Tevhid, Cenab-ı Hakkın varlığının ve birliğinin ispatı ve izahı, Nübüvvet, peygamberlik mevzuu, Haşir, bedenlerle birlikte ihya ve adalet…

İmanın altı rüknünün de birbirini tamamlayıp birbirine baktığı düşünülecek olursa; Haşr-i cismani diye isimlendirilen bedenlerin ihyası ve ruhların cesetle buluşması, bütün akılları meşgul etmiş ve etmektedir. Ne var ki, İslam filozoflarından İbn-i Sina, ‘ Şifa ve Necat‘ isimli eserlerinde cismani dirilişe inandığını fakat aklen ispatını mümkün olmadığını söylüyor. Aklın nüfuz edemeyeceği ve yalnız şeriatın emri dahilinde kabul edilmesi gereken birşey midir haşir? Yoksa gözler önünde her sene baharın yeniden yeniye icadı kadar apaçık ve akla yakın mıdır? Asrın tefsiri niteliğindeki Risale-i Nur’da haşir risalesi olarak bilinen 10. Söz aklen ispat edilemez denilen haşir bahsini en ami bir insanın bile anlayacağı bir şekilde ispat eder. Çünkü “somut örnekleme” ile (gözü ile görünen şeylerle) akla kapı açıp en ağır mevzuları anlatmıştır.

Risale neredeyse bütün delillendirme yöntemlerini kullanarak ahiretin varlığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu amaçla Risale eski ve yeni bütün malzemeleri kullanmıştır. Bu sebeple vahiy geleneğinde gördüğümüz ve tarihi çok eskilere giden benzetme ve delillendirme biçimlerinin kullanılışının yanısıra yeni malzemeler de kullanılmıştır. Bunun yanısıra yeni sosyolojik, antropolojik ve psikolojik diyebileceğimiz delillendirme yollarına da başvurulmuştur.(Doç Dr. Mehmet Paçacı, Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi)

1926 yılında Bediüzzaman Hazretleri Barla’nın doğusunda yer alan Eğirdir Gölü’ne doğru uzanan yamaçlardaki bağ ve bahçelerde dolaşırken, badem ağaçlarının çiçek açtığı bir zaman yani bahar mevsiminde, “…şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine… Yer yüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan ölüleri de diriltecektir. O herşeye hakkıyla Kadirdir.” (Rum, 50) ayetini kırk defa bağıra bağıra okumuş ve o günün akşamında 10. Sözü telif etmiştir. İnsan kainat içinde nazarını en küçük şeyden, en büyüğüne çevirip aradaki bağlantıları anlayabilecek bir surettedir, bu sebepden nazarı külli, şuuru umumidir. Haşr mevzuu gibi anlaşılması zor bir konu, her an göz önünde kışın ölümünden sonra baharın yeniden yeniye icadı ile anlaşılabilir hale getirilmiştir. İnsan bahar haşri işe dünyanın yeniden diriltilmesini anladığı gibi kendi çürümüş cesedinin de kendi nevininde haşr ve neşrini öyle anlayabiliriz. Zira nasıl ki Kur’an-ı Hakim, Allah’ın kelam sıfatının bir tezahürü olarak tevhid, nübüvvet, haşr ile adalet gibi Kur’ani maksatları bir küçük surede topluyorsa; Allah’ın kudret sıfatının bir sızıntısı olan şu kainatta da haşr-i ekber denilen büyük haşrin numuneleri haşr-i bahar denilen küçük haşirde toplanmıştır. İnsanın bakışı büyük haşre yetişemese de küçük haşir olan bahara yetişebilir.

Risale-i Nur’da küçük haşir olan bahara şöyle dikkat çeker ve der ki: “İşte bak, sath-ı arzın sayfasında, bahar mevsiminde, Nakkaş-ı Ezeli, en ekal üç yüz bin nebatat ve hayvanat envâını haşir ve neşreder. Nihayetsiz ihtilât ve karışıklık içinde, nihayet derecede imtiyaz ve intizamla bunları iade edip haşrediyor. Çendan bir kısmını aynen iade etmiyor. Fakat ayniyet derecesinde bir müşabehet ve bir misliyet iade ediyor. Demek haşr-i bahar, tevhide sikke olduğu gibi, haşr-i kıyamete dahi tamamen misal olabilir. Demek baharda, ihyâ-yı arz içinde üç yüz bin haşrin nümunelerini kemal-i intizamla icad edip, sahife-i arzda karışık bir halde üç yüz bin muhteliff envâı hiç hatâsız ve hiç sehivsiz ve hiç karıştırmadan, gayet mevzun ve muntazam ve manzum olarak yazmak, nihayetsiz kudret ve ilim ve iradeye mâlik bir Zat-ı Zülcelalin sikke-i mahsusası olduğunu her zişuurun derk etmesi lazım gelir. Evet, ihya-yı arz içinde üç yüz bin haşrin nümunelerini bir kaç gün zarfında yapan kudret-i fâtıraya, insanın haşri, elbette gayet hafif gelir. Sübhan Dağı’nı bir işaretle kaldıran bir zata, ” Bu kaleyi nasıl kaldıracak?” demek, belâhettir.

Yeryüzü sayfasında üç yüz binden fazla ki şimdi bir milyondan ziyade bitki ve hayvan türlerini şaşırmayarak, karıştırmayarak hem de hatasız olarak, akılları hayrette bırakacak bir ölçü ve disiplin içinde ihya eden Cenab-ı Hak baharı da büyük haşre bir numune yapmıştır. Bu kadar karmakarışıklık içinde, sel gibi akan unsurlar ve sebepler perdesinde; sebeplerin de üstünde yeryüzünü ikinci bir baharda ihya eden zatın beşer haşrini yapamaması mümkün değildir. Kendisinin bir nutfeden yaratılışını unutarak apaçık hasım kesilen insan, çürümüş kemiği elinde ufalayarak “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” dese İlk yaratılış mucizesi ve bahar haşri bir milyon çeşit mahlûkatın ihyası adedince ona bir misal olmaz mı? Kurumuş kemil misali bir ağacın dallarında; taptaze, yemyeşil yaprakların bitmesi, ağaçların çiçek tokalarını takması ve gelecek yaz mevsimi için meyveye durması baharı bahar yapan şeydir. Eski ile yeninin buluşması; bazı şeylerin aynıyla (ağaçların kök ve gövdeleri gibi) bazı şeylerin misliyle (yaprak, çiçek ve meyveler gibi) iadesi bahar haşrinin göz ile görünen numuneleridir. Kur’an’da haşre dair bazı ayetler şöyledir: ” İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi ve kendi yaratılışını unutup bize misal verdi: ‘Çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ dedi. De ki, ‘Onları ilk defa yaratan diriltecek, O her yaratmayı bilendir.’ Size yeşil ağaçtan alev çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya kadir olamaz mı? Elbette, kadirdir. O, yaratan ve bilendir. O’nun buyruğu bir şeyi istedi mi ona ‘ol’ demektir. Hemen oluverir. Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döndürüleceğiniz Allah yücedir.(36 Yâ-Sin/77-83)

Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar diriltilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için Biz sizi topraktan, sonra nutfeden sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır…(22 Hacc/5-7)

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber