Anasayfa / Güncel / Bir samimiyet ölçüsü: İnfak ve sadaka

Bir samimiyet ölçüsü: İnfak ve sadaka

“İnfak kelimesinin lügatteki anlamı, nafaka vererek ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Kur’an-ı Kerim’de yardımlaşma, dayanışma, fakiri görüp gözetme, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını giderme gibi manalarda kullanılmıştır.

Onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.(2;3) ayetinde müminler bu vasıflarla anılmış, rablerinden hidayet üzere olup kurtuluşa erenler olarak nitelendirilmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu ayetin tefsirini yaparken bütün bir toplumun hayatını koruyan intizamın en büyük şartının insanların tabakaları arasında boşluk bırakmamak olduğunu söyler. Zira toplumda her kesimden, tabadakan insanlar farklı ekonomik ve sosyal seviyelerde bulunur. Zengin kesim ile fakir kesimin birbirlerinden irtibatı kesecek derecede uzaklaşmamaları ve çatışmamaları gerekir. İşte aradaki bağı temin edecek zekât ve yardımlaşmadır. İnfak şuuruyla verilmiş sadakadır.

İnfak ve Sadaka ResmiOrtaçağ Avrupa’sında var olan kast sistemi on dokuzuncu yüzyıla damgasını sınıf çatışması olarak vurdu. O zamanın ruhbanları, köylüleri, efendileri bu zamanın işçileri, burjuvaları ve zenginleri olarak yansıdı. Çatışmalar hiç bitmedi, kapitalizm denendi, sosyalizm doğdu ve bu ortamda sınıfsız bir toplum geleceğini iddia edenler oldu. Fakat reçete belliydi vücub-ı zekât ve hurmet-i riba. Yani zekâtın farz oluşu ve faizin haram kılınışı. İnsanlar İslam’ın çağlar aşan beyanlarına tabi olmadıkları için toplum tabakaları arasındaki mesafe gittikçe derinleşti. Şimdi sadece İslam ülkelerinde değil, bütün dünyada gerçek refah seviyesinde ve çatışmasız bir toplum ancak muavenet, yardımlaşma ve kenetlenmeye sebep olacak olan infak şuuru ile mümkündür. Tarih bu şuuru muhacir ile ensar arasında hicret olayında gördü, Osmanlıda sadaka taşları yoluyla gördü ki o zamanın gayr-i müslimi bile ihtiyacı olmadan o para el uzatmadı. İhtiyaç sahibi ise ihtiyacı kadar aldı. Demek ki her türlü etnik yapısıyla gerçek bir sınıfsız toplum ancak infak şuuruyladır. Asrın imamı Bediüzzaman bu konuda şöyle der:”… Hulasa, tabaka-i insaniye arasında masalahanın (barışın) temini ve münasebetin tesisi, ancak erkan-ı İslamiyeden (islamiyetin şartlarından) zekat ve zekatın yavruları olan ‘sadaka’ ve teberruatın (bağışların) heyet-i ictimaiyece yüksek bir düstur ittihaz edilmesiyle (kabul edilmesi ile) olur. (İşaratül İcaz, 41)

Samimi Kulluğun Ölçüsü İnfak Sırrı

Cenab-ı Hak nihayetsiz zenginlik ve lütuf sahibidir, kullarından gelecek herhangi bir şeye muhtaç değildir. Kur’ân-ı Kerim’de pek çok yerlerde sadaka ve infak şuurundan bahseder. “Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.(2/195) ” Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.(2/274) “Kimdir şu kimse ki, Allah’a güzel bir borç versin de (Allah) onu kendisine kat kat fazlasıyla arttırsın…” (2/245) bu ayette Gani ve Samed olan Allah’ın karz-ı hasen (güzel bir borç) tabiriyle kendi yolunda, Onun rızası için harcamayı kastettiği İslam âlimleri tarafından ifade edilmiştir. Burada iyiliğin yalnız Allah için olması esastır; zira insan iyiliği kendi nefsi namına, kendine bir pay çıkarmak için de yapabilir. Avrupa da iyilik yapmaya yönelmeye başladı. Yapılan çalışmalar gösterdi ki iyilik yapmak beyindeki mutluluk hormonu (seratonin) düzeyini arttırıyor, insanlar hayır kurumlarında gönüllü çalışmaya başladı. Fakat tüm bunlar gösteriyor ki iyilik ve hayır yalnız ve yalnız Hak namına yapılmalı ki karz-ı hasen sınıfına girsin. 

İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir hadiste bu ayetin nazil oluş sebebi şöyle anlatılır: “Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir.(2/261) ayeti nazil olunca Allah Rasulü: “Rabbim ümmetime arttır” buyurdular. Bunun üzerine, “Kimdir o ki Allah’a güzel bir borç versin de Allah, onu kat kat fazlasıyla ödesin” ayeti nazil oldu. Sahabi efendilerimizden Ebu Dehdah el Ensari; “Ey Allah’ın Rasulü Allah bizden borç mu istiyor?” diye sordu. Allah Rasulü, “Evet, ey Ebu Dehdah” buyurdular. Ebu Dehdah “Elini bana göster ey Allah’ın Rasulü” dedi ve Rasulullah’ın elini tuttu. “Bostanımı yüce Rabbime verdim” dedi. Ailesi bostandayken onlara şöyle seslendi Ebu Dehdah; “Ey Ümmü ed-Dehdah oradan çık, orayı yüce Rabbime borç verdim.” Allah yolunda yaptığı infakın şuuru ile böyle vecd halleri yaşayan sahabi efendilerimiz bize karz-ı hasen meselesinde de böyle örnek oldular.

Kimler İnfak Etmeli

Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘ Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır, olarak her ne yaparsanız, Allan onu şüphesiz bilir.” (2/215) Sadaka verilirken önce aile efradı olmak üzere ana, baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar olmak üzere ayette bir sıralama yapılmıştır. Elinde infak edecek bir mal bulunmayan kişi nasıl infak edecek? Sadaka ve infak ile ilgili ayetler onları da içine alır mı? Şüphesiz ki bir erkeğin rızkı için evden çıkması onun için bir cihet, aile fertlerine harcaması ise bir sadakadır. Yine bir hanımın kocasına ve çocuklarına hizmet etmesi onun için bir sadakadır. Âlimin ilminden bir şeyler vermesi de onun için bir sadakadır. Efendimizin ahlakından gördüğümüz şekliyle sadaka sadece verilen bir mal, ya da para değildir; yeri geldiğinde güler yüzlü olmak da bir sadakadır. Sadaka konusunda varid olan ayetlerde zengin fakir ayrımı yapılmamış, infaka teşvik umumi olmuştur. Bu da gösteriyor ki sadaka ve infak tüm müminleri hatta insanlığı kuşatan evrensel bir değerdir. Nitekim senede bir defa hususen Ramazan aylarında veriken fıtır sadakası yaratılış nimetine bir şükran manasında bahsimize bir delildir. Yeri geldiğinde fakir bir mümin bile elinde var olanıyla, tebessümü ile ailesine harcaması ile… Allah’a bağlılığını şumüllü infak şuuru ile gösterebilir.

Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı.’ Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (2/219) “Ey iman edenler, hiç bir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler… Onlar zulmedenlerdir” (2/254) Öncelikle infak edilecek malın sadakanın Rezzak olan Allah’ın rızık olarak verdiğinden olması gerektiği belirtiliyor. Şu haliyle bizim elimizde olan, zaten Rezzak olanın bize verdiği kendi malı olduğundan beşerin kendisine verilen malı sahiplenmemesi temellük etmemesi gerekir ki infak ederken minnet altında bırakmasın.

Zekât ile Sadakanın Lâyık Oldukları Mevkilerini Bulmak için Birkaç Şart Vardır:

1. Sadakayı vermekte israf olmaması.

2. Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması. Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir. “Size rızık olandan veriniz” demektir.

3. Minnetle in’amın bozulmaması (minnet etmemek) Yâni “Ben size rızkı veriyorum. Benim malımdan benim abdime vermekte minnetiniz yoktur.” Yâni “Mal benimdir, benim namımla vermelisiniz.”

4. Fakir olmak korkusuyla sadakanın terk edilmemesi, sadakaya muhtaç olmamak derecede sadaka vermek.

5. Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle, ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi. Sadaka nasıl mal ile olur, ilim ile dâhi olur. Kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor.

6. Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahatte (günahlar ve haram eğlenceler) değil, hâcât-ı zaruriyesinden sarf etmesi lâzımdır. Öyle adama veresin ki, nafakasını (ailevi, zaruri ihtiyaçlarına) sarf etsin. Yoksa sefahate sarfedenlere sadaka makbûl olmaz. (İşaret-ül İ’caz, s.24)

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber