Gökteki yıldızlar gibi her mânevi sıkıntımızda bize rehberlik eden Ashâb-ı Kirâm Resûlullah’ı nasıl seviyorlardı? Son nefesinde dahi kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih edecek bir anlayışa sâhip olan Sahâbeler, Resûlullah’a (asm) her hitap edişlerinde; “Anam babam, tatlı canım sana feda olsun” diyorlardı. Ama onların bu hitapları sözde kalmıyor, hayatlarının her noktasında fiiliyata da geçiyordu.
İşte Ashâb-ı Kirâm’ın Resûlullah’ı (asm) nasıl sevdiğini bize bir nebze olsun anlatabilecek hâdise: ¹
İbn-i Abbas (ra) anlatıyor: “Adamın biri Resûlullah’a (asm) geldi ve: “Ya Resulullah! Vallahi seni çok seviyor ve devamlı ismini anıyorum. Hatta kimi zamanlar öyle oluyor ki, gelip seni görmesem canım çıkacak gibi oluyor, Sonra âhireti düşünüyorum; şâyet cennete girecek olsam bile benim derecemin seninkinin aşağısında olacağı için seni göremeyeceğim hatırıma geliyor, bu da bana çok zor geliyor. Ben âhirette de seninle beraber olmayı arzuluyorum” dedi. Resûlullah (asm) ona bir şey söylemedi. Biraz sonra Peygamber Efendimiz’e (asm) Nisâ Suresi’nin 69.Âyeti² (O hâlde kim Allah’a ve Resulê itaat ederse, işte onlar; Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih kimselerle beraberdirler. Hem işte onlar, ne güzel arkadaştırlar!) nâzil oldu. Resûlullah (asm), bu âyeti sahâbeye okudu ve onun için duâ etti.”³
Enes bin Mâlik (ra) anlatıyor: “Bir adam geldi ve Peygamber Efendimize (asm): “Kıyamet ne zamandır?” diye sordu. Resûlullah (asm) adama; “Sen kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca adam; “Hiçbir şey. Ancak ben Allah’ı ve Resûlünü çok seviyorum” dedi. Adamın bu cevabı üzerine Resûlullah (asm); “O hâlde sevdiklerinle beraber olacaksın” buyurdu. Biz o zaman kadar Resûlullah’ın “O hâlde sevdiklerinle beraber olacaksın” sözüne sevindiğimiz kadar hiçbir şeye böyle sevinmemiştik.” 4
İbn-i Abbas (ra) anlatıyor: “Bir ara Resûlullah’ın (asm) evinde büyük bir sıkıntı ve kıtlık durumu baş göstermişti. Evde yiyecek namına hiçbir şey kalmamıştı. Bu durum Hz. Ali’nin (ra) kulağına ilişince hemen dışarı çıktı ve iş aramaya koyuldu. Böylelikle Resûlullah’a (asm) yardımcı olmayı arzuluyordu. Nihayet yahudi bir adamın bostanına geldi. Burada bir müddet çalıştı ve kuyudan on yedi kova su çekti. Yahudi onun bu çalışmasına karşılık on yedi tane hurma verebileceğini ve bunu dilediği hurma çeşidinden seçebileceğini söyledi. Hz. Ali (ra) çalışmasının karşılığında Acve denilen Medine hurmalarından on yedi tane alarak Resûlullah’a (asm) getirdi. Resûlullah (asm) bu hurmaları görünce: “Ey Hasan’ın babası! Bu hurmalar da nereden geldi?” diye sordu. Hz. Ali (ra): “Ey Allah’ın Peygamberi! Sizin günlerdir aç olduğunuzu ve evinizde kaç zamandır yiyecek olmadığını duydum. Bunun için dışarı çıktım ve çalışıp kazanarak size yiyecek bir şeyler almak istedim.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (asm): “Seni bunu yapmaya ancak Allah ve Resûlünün sevgisi sevk etti.” buyurdu. Hz.Ali: “Evet, ya Resûlullah” dedi. Daha sonra Peygamber Efendimiz (asm): “Allah ve Resûlünü seven hiç kimse yoktur ki, sel suyunun akışı hızıyla ona fakirlik gelmesin. Kim ki; Allah ve Resûlünü severse, dünya sıkıntısına karşı hazırlıklı olsun” buyurdular.” 5
Hüseyin bin Vahvah El-Ensâri (ra) anlatıyor:
“Talha bin Berâ (ra) ne zaman Resûlullah’a (asm) rastlasa, O’na yapışır ve ellerini, ayaklarını öperdi. Yine bir gün Resûlullah’a (asm) rastladığında O’na: “Ya Resûlullah (asm)! Bana neyi dilerseniz emredin; sizin emrinize karşı gelmeyeceğim” dedi. Talha o zamanlar daha gencecik bir delikanlıydı ve onn bu sözleri Resûlullah’ın çok hoşuna gitmişti. Bu sebeple Resûlullah (asm): “O halde git babanı öldür.” dedi. Talha âniden ayağa kalktı, kapıya yöneldi, fırlayıp dışarı çıktı, yıldırım hızıyla gidiyordu. Peygamber Efendimiz (asm), şaka yapmıştı, arkasından seslendi: “Gel, gel! Ben akraba bağlarını çiğnetmek için gönderilmedim.” dedi.
“Talha bin Berâ geri döndü, Resûlullah’ın (asm) yanına geldi. Bu hâdiseden bir müddet sonra Talha hastalandı. Mevsim kıştı. Bulutlu ve soğuk bir günde Resûlullah (asm) onun ziyaretine geldi. Ziyaretini tamamladıktan sonra âile efrâdına: “Talha’yı iyi görmüyorum, ölümü yakın. Şâyet vefat ederse hemen beni haberdâr ediniz ki geleyim, cenazesinde bulunayım ve namazını kıldırayım. Bu hususta gevşek davranmayın” dedi ve oradan ayrıldı. “
Ancak daha Sâlim bin Avfoğullarının 6 yurduna gelmeden Talha vefat etmişti. Bu sırada akşam olmuş ve karanlık da çökmüştü. Talha, vefat etmeden önce; “Öldüğümde beni hemen gömün, bir an evvel Rabbime kavuşturun. Resûlullah’ı (asm) da çağırmayın. Zira benim yüzümden etrafraki Yahudilerin O’na bir kötülüklerinin dokunmasını istemem” şeklinde bir vasiyette bulunmuştu ve vasiyeti gereği hemen defnedildi.
Sabah olduğunda vaziyet, Resûlullah’a (asm) arzedildi. Resûlullah (asm) gidip onun kabrinin yanı başında durdu. İnsanlar da O’nun arkasında saf bağladılar. Peygamber Efendimiz (asm) ellerini kaldırarak: “Allahım! Sen ona, o da Sana kavuştuğunda, mütebessim bir halde (Sen ondan râzı, o da Senden râzı iken) karşıla.” diye dua etti.” 7
Kaynaklar:
1-M. Yusuf Kandehlevi O’nu (s.a.v) Böyle Sevdiler. Hüseyin Okur (çev.) İstanbul: Semerkand Yayınları, 2007. M. Yusuf Kandehlevi. Muhtasar Hayatü’s-Sahâbe. Mustafa kasadar, Osman Kara, Rahmi Eyidenbilir (çev) İstanbul: Ravza Yayınları, 5.Baskı, 2000.
2- Bu âyetin tefsiri için ayrıca bakınız: Lemalar, 7. Lem’a, s.28-29.
3- Taberâni, el-Mu’cem’ül- Kebir, nr. 12959. Heysemi, Mecmâ’uz- Zevâid, 7/7.
4- Buhâri, Fedail, 6. Müslim, Birr, 163. Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 3/168, 227,228
5- İbn-i Asâkir, Târihü’l Medinet-i Dımaşk, 6/385. Ali el-Muttaki, Kenz’ul- Ummal, nr. 17111.
6- Burası Kubâ ile Medine arasında, Medine’ye birkaç mil uzaklıkta bir mahalledir.
7- Taberâni, el-Mu’cemü’l-Kebir, nr. 3554. Ali el-Muttaki, Kez’ül-Ummâl, nr. 37159. İbn-i Hacer el-Askalâni, el-İsâbe, 2/227.