Anasayfa / Hadîs / Bir mücahede abidesi: Ümmü Şerik

Bir mücahede abidesi: Ümmü Şerik

Ümmü Şerik düşünceli gözleriyle ufka bakıyor. Yüreği hakla dolarken, hakikatsizlikle dolmuş yüreklere içi burkuluyordu. Müşriklerin dikenli sözleri, eziyetleri yakmıyordu da canını, cehenneme yol alışlarına yanıyordu. Yakınları, komşuları küfrün karartısına bürünmüşken, o nasıl rahat uyuyabilirdi? Eğer ses çıkarırsa ona öldüresiye zulmedeceklerdi, biliyordu. Ama şuna da inanıyordu ki; onlar bilselerdi, böyle yapmazlardı. Verdi kararını, ne olursa olsun İslam’ı tebliğ edecekti.

Ümmü Şerik Temsili İmajÜmmü Şerik künyeli, Hakim İbn Câbir’in kızı Guzeyye, İmanını Allah’ın tasdik ettiği İslam tebliğcisi… Babası, Câbir İbn Hâkim, Nesebi, Amir b, Lüeyoğullarındandır. Kocası Devs’li Ebu’l-Asker ve Abdurrahman İbn Sahr (Ebu Hureyre). Bu evlilikten Şerik adında bir çocukları olmuştu, ona izafeten kendisine Ümmü Şerik denmiştir.

Mekke’nin müşrik hanımları bir süredir davetsiz bir misafirle karşı karşıyalar. Ümmü Şerik kapılarında beliriyor ve onlara hakkı tebliğ ediyor. Birinin evinden çıkıp, bir diğerine… Şirkin çirkinliğini, İslâm’ın güzelliğiyle değiştirmelerini tavsiye ediyor. O tebliğini cesurca, mertçe yaparken Kureyş’in erkeklerine gidiyor haber. Gördükleri yerde yakalıyorlar, sövüp sayıyorlar fakat mensub oldukları aileye olan korkularından dolayı bırakıyorlar onu.

Mekke küfrün vatanı o zamanlar… Resulullah (s.a.v) hicret edin diyor sahabelerine, Kocası Devs’li Ebu’l-Asker ve Abdurrahman İbn Sahr (Ebu Hureyre) Medine’ye hicret edince Ebu’l-Asker’in ailesi Ümmü Şerik’e gelip:

Belki sen de onun dinine girdin? diyorlar.

Ümmü Şerik:

Evet, vallahi, ben de onun dinine girdim dedi.

Onlar:

Seni perişan edeceğiz, dediler.

Ümmü Şerik kendisi anlatmaktadır:

Bizi evimizden çıkardılar. Zuihalase denilen mevkiye geldiğimizde, bir konaklama yeri aramak için yürüyüp durdular. Beni en kötü ve en kaba yük devesine bindirmişlerdi. Altımda hiç bir şey yoktu. Bal sürülmüş ekmek yediriyorlar. Ama bir damla su içirmiyorlardı. Nihayet öğle vakti olup güneşin sıcaklığı arttı. Biz sıcaktan kavrulurken, onlar mola verip çadırlarını kurdular. Beni de güneşte bıraktılar. Öyle ki aklım, görme ve işitme duyum kaybolup gitti. Bana üç gün böyle davrandılar. Üçüncü gün bana: Bağlı olduğun dini bırak, dediler. Söylediklerini ancak kelime kelime anlayabiliyordum. Bu arada parmağımı göğe kaldırarak Allah’ın bir olduğuna işaret ediyordum. Vallahi bu haldeyken, bana bir kuvvet geldi, ansızın göğsümde bir kovanın soğukluğunu hissettim. Onu tutup bir yudum su içtim. Sonra kova göğsümden çekildi. Baktım ki o gökle yer arasında asılıydı. Onu tutamadım. Daha sonra kova ikinci defa bana sarkıtıldı. Ondan bir yudum daha içtim. Baktım ki yine gökle yer arasındaydı. Üçüncü defa sarkıtıldığında ondan yine içtim. Artık suya kanmıştım. Başıma, yüzüme ve elbiselerime de su serptim.

Çadırlarından çıkıp baktılar ve şöyle dediler:

Bu sana nereden geldi? Ey Allah’ın düşmanı!

Onlara:

Allah’ın düşmanı ben değilim, onun dinine karşı çıkandır.  “Bu nereden geldi” sözünüze gelince; bu Allah’ın katından bana rızık olarak gelmiştir. Bunun üzerine hızla su tulumlarına koştular. Onların ağızlarının bağlı ve çözülmemiş olduklarını gördüler ve:

Senin Rabbinin bizim de Rabbimiz olduğuna, sana bu yaptıklarımızdan sonra burada sana rızık verenin İslâm’ı da gönderen kimse (Allah) olduğuna şehadet ederiz, dediler.  Hepsi müslüman olup Allah’ın Resûlü’ne (s.a.v) hicret ettiler. Artık benim onlardan üstün olduğumu ve Allah’ın bana yaptığını biliyorlardı. Ümmü Şerik yaşı ilerlemiş bir hanım olduğunda, belki de ömrünün son günlerini Resulullah’ın yanında geçirmek umuduyla, şöyle dedi Resulullah’a: ” Ben kendimi sana bağışlıyorum.” Resûlullah onu kabul etti. Ve bu olayın ardından Ahzab Suresi 50.ayetin indiği rivayet edilir: ” Ey Peygamber! Şübhesiz ki biz, mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden sâhib olduğun câriyeleri, hem seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını (istersen nikâhlamayı) sana helâl kıldık. Bir de mü’min bir kadın kendini peygambere (mehrini istemeden) hibe ederse, eğer peygamber (de) onu nikahlamak isterse, diğer mü’minlere değil, sâdece sana mahsus olmak üzere (onu mehirsiz olarak helâl kıldık) ! (Biz,) zevceleri ve sâhib oldukları câriyeleri hakkında onlara (o mü’min lere) neyi farz kıldığımızı muhakkak ki bilmişizdir. Tâ ki sana bir zorluk olmasın! Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahim (çok merhamet eden)dir.

Ümmü Şerik bu ayetin ardından şöyle dedi: ” Ben, Allah’ın ‘ Mü’min kadın’ diye adlandırdığı kimseyim.”

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber