Anasayfa / Tarîh / Osmanlı’da eğitim öğretim kurumları

Osmanlı’da eğitim öğretim kurumları

osmanliegitimogretimOsmanlı Devleti büyük bir medeniyeti devralmış ve sürdürmüştür. Kendinden önce kurulmuş olan İslam Devletleri’nin birikim ve tecrübeleri Osmanlı’nın bakiyesine kalmıştır. İhtiyaca ve zamanın şartlarına göre bu yapı zenginleştirilerek yenilenmiştir. Osmanlı’da eğitim öğretim müesseseleri, temelini iki kaynaktan almıştır. Bunlar; Osmanlı devlet adamları tarafından açılan eğitim müesseseleri ve sivil olarak kurulan eğitim müesseseleridir. Büyük bir imparatorluk kurup altı asır ayakta kalan bir devletin eğitim sistemini bir kaç kelimeyle anlatmak elbette mümkün değildir. Bu yazıda Osmanlı Devleti’nin belli başlı eğitim kurumları hakkında genel tarihi bilgiler vermeyi hedefliyoruz.

SIBYAN MEKTEPLERİ

Osmanlı eğitim sisteminde ilköğretim seviyesindeki okullara genel olarak “Sıbyan Mektebi” veya “Mahalle Mektebi” denilmektedir. İlk Kur’ân eğitimi, Osmanlıca okuma ve yazma, temel dini bilgiler ve temel matematik bu okulların genel müfredatı idi. Her mahallede bulunduğu için “Mahalle Mektepleri”, taş bina olarak inşa edildiği için “Taşmektep” de denilen bu okullar eğitimin ilk basamağını oluştururlardı. Mahalle mektepleri direk devlet tarafından yaptırılmayıp padişahlar, sadrazamlar, vezirler, devletin üst kademesinde yer alan kişiler ve halk arasındaki maddi gücü iyi olanlar tarafından yaptırılırdı. Bu okulların giderleri karşılanmak üzere okulu yaptıran tarafından veya o mahallenin ileri gelenleri tarafından belirli maddi akar vakfedilmiştir. 5-6 yaşlarında çocuklar bu okullara başlayıp 13-15 yaşlarında bitirirlerdi.1 Çocukların bu okula başlamaları bir törenle olur bu törene yed-i besmele veya âmin alayı denilmiştir. Bu okullarda vazife yapan eğitimciye “muallim” denirdi. Tanzimat’tan sonra bu eğitim kurumları ile ilgili genel düzenlemeler yapılmıştır.

MEDRESELER

İslam Devletleri’nin en önemli eğitim merkezi olan medreseler, Osmanlı Devleti için de eğitim sisteminin temel merkezi durumundadır. Peygamber Efendimizin (sav) Ashab-ı Suffa ile başlattığı bu müessese tarihi süreçte farklı yapılar kazanarak Osmanlı’ya kadar gelmiştir. Medreseler Osmanlı’ya gelinceye kadar oturmuş bir eğitim sistemi haline gelmişti. Osmanlı bu yapıyı devralmış ve zenginleştirmeye çalışmıştır. Osmanlılar’da ilk medrese Orhan Gazi tarafından İznik’in fethinden sonra 1331 yılında kurulmuştur. Bu medrese İznik Orhaniyesi olarak da adlandırılan İznik Medresesi’dir. Bursa’nın fethi ile burası medreselerin çoklukla açıldığı bir ilim merkezi haline geldi. Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, II. Murad ve Osmanlı devlet adamlarından medrese yaptıranlarla birlikte Bursa’da 21 medrese inşa edilmiştir. Edirne’nin fethine kadar Bursa medreseleri Osmanlı ilim dünyasının merkezi durumda idiler. Devletin merkezinin Edirne’ye taşınması ile Edirne’de yapılan medreseler ön plana çıkmıştır. II. Murad döneminde Edirne’ye çok sayıda medrese inşa edilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in inşa ettirdiği Sahn-ı Semân medreselerine kadar Osmanlı’nın en önemli bilim merkezi ve medreseleri Edirne medreseleri olmuştur. Özellikle de II.Murad’ın Darü’l Hadis medresesi dönemin en yüksek Osmanlı medresesi olarak karşımıza çıkmaktadır. İstanbul’un fethi ile Osmanlı ilim hayatı ve medreseleri için yeni bir dönem başlamış oldu. İlk olarak Ayasofya’nın odaları ve Zeyrek’te bazı kiliseler medreseye çevrilerek ilim faaliyetlerini yürüttü. 1459’da Eyüp medresesi 1470’te Fatih Külliyesi içinde Sahn-ı Semân medreseleri eğitim faaliyetlerine başladı. Sahn-ı Semân medreseleri bir asır Osmanlı medreseleri’nin merkezi olmuş ve Süleymaniye medreseleri açılıncaya kadar Osmanlı’nın en yüksek medreseleri olarak devam etmiştir. Medrese-i Evvel, Medrese-i Sâni, Medrese-i Sâlis, Darüşşifa, Darü’l Hadis ve bir tıp medresesinden oluşan Süleymaniye medreseleri Osmanlı eğitimde varılan en üst dereceyi temsil ediyordu.2

İstanbul’da medreseler genelde bugün Fatih Belediyesi sınırları olan suriçinde yoğunluk göstermektedir. Suriçi hariç İstanbul’un farklı yerlerinde de birçok medrese bilim faaliyetlerini yürütmüştür. Anadolu’da birçok merkezde medreseler açıldığı gibi Osmanlı toprakları dâhilinde olan bütün bölgelerde çok sayıda medreseler İslam bilim merkezleri olarak faaliyetlerini yürütmüştür. Ekrem Hakkı Ayverdi “Avrupada Osmanlı Mimari Eserleri” adlı eserinde Balkanlar’da; Bulgaristan’da 142 medrese, 273 mektep, Yunanistan’da 182 medrese, 315 mektep, Yugoslavya’da 223 medrese 1134 mektep, Arnavutluk’ta 28 medrese, 121 mektebin yapıldığını belirtmiştir.3 Yani fethedilen bir bölgede hemen bir medrese inşa etmek bir gelenek haline gelmiştir. Osmanlı’da İslamiyeti buralara götürmenin en güzel yollarından biri olarak fethedilen bölgeye medrese ve mektepler inşa edip eğitim faaliyetlerini başlatmak olmuştur.

Medreselerin kendi arasında farklı dereceleri vardı. Bursa medreseleri Fatih ve Süleymaniye medreselerine göre ibtidai kalmıştır. İstanbul’da Fatih ve Süleymaniye medreseleri dönemlerinin padişahları tarafından farklı kategori ve isimlerle derecelendirilmiştir. Anadolu ve Avrupa’daki medreselerin durumu bu düzenlemeler ve derecelendirmelere girmemiştir. Padişahların yaptırdığı medreselerdeki müderrisler belli kademeleri atlayarak yükseliyorlardı. Aldıkları maaş ise belli kriterlerle yükseltiliyordu.

Osmanlı’nın ilmiye teşkilatının büyük bir kısmını müderrisler oluşturuyordu. Müderrisler aldıkları eğitim ile yargı ve fetva alanında da hizmet verebiliyorlardı. Her bir alanın kendi prosedürleri vardı ve bu prosedürlere göre kadılık ve müftülük gibi vazifeleri de yapabilirlerdi. Bir müderrisin ders vermeye başlaması için “icâzet” alması gerekirdi. Bir diploma hüviyetinde olan icâzet aslında bir resmi yeterlilik belgesi özelliğini taşırdı. Müderrislerin aldıkları maaş ve tanınan birtakım maddi imkânlar göz önünde bulundurulursa geçim sıkıntısına düşmeden vazifelerini yapabilmeleri amaçlanmıştır. Eser yazabilecek bir kabiliyette olan, öğrenci ile müderris arasında bir statüsü olan, öğrencilerin derslerini takip edip hazmetmelerini sağlayan müderrisin verdiği dersi tekrar eden kişiye de “muid” ismi verilmiştir. Öğrenci sayısının durumuna göre her müderrise bir yada iki muid yardımcı oluyordu.4

Medreselerde okutulan kitaplar İslam dünyasının meşhur âlimleri tarafından yazılan kitaplardı. Bununla beraber Molla Fenari, Molla Hüsrev, Molla Gürani, Ebusuud Efendi, İmam Birgivi, İbrahim b. Muhammed el-Halebi gibi Osmanlı âlimlerinin eserleri de medreselerde okutulmuştur. Matematik, Mühendislik, Tıp ve teknik dersler medreselerin önemli dersleri arasında idi. Osmanlı medreselerinde yetişen müderrislerin telif ettiği eserlere bakarsak Tarih, Coğrafya, Fars Edebiyatı ve Arap Edebiyatı alanlarında da ciddi birikimleri olduğunu görüyoruz.

ENDERUN MEKTEBİ

Osmanlı Sarayı bir bütün olarak bir eğitim merkezi durumundadır. Sarayın bir bölümü “Enderun” olarak adlandırılmıştır. Osmanlı devleti kısa zamanda sınırlarını genişleterek yeni yönetim sahalarını topraklarına dâhil etmiş, ihtiyaç duyduğu idari ve askeri kadroyu yetiştirdiği bir bürokratokulu kurmuştur. Enderun olarak adlandırılan bu eğitim merkezi medrese dışında en önemli resmi eğitim kurumudur. II. Murad döneminde Edirne sarayında temelleri atılan bu eğitim müessesi Fatih döneminde tam teşkilatlı olarak açılmıştır.5 Bu müessese tarihi süreçte farklı yapılar kazanarak XIX. yüzyıl başlarına kadar etkisini devam ettirmiştir.

Enderun’da yetişecek çocuklar devşirme yöntemi ile öncelikle Müslüman Türk ailelerin yanında Türkçeyi ve İslami esasları öğrenip belirli bir adâp verildikten sonra Edirne’de ve İstanbul’da farklı saraylarda eğitim sürecine başlarlardı. Enderun’a seçilecek adaylar Osmanlı’nın özel bir eğitimci kadrosu tarafından, belirli kriterler gözetilerek seçilirdi. Enderun eğitiminde adaylar bir süre eğitimden geçtikten sonra özel olanlar eğitime devam ederdi. Bunlar genelde zekâsı ve becerisi hemen göze çarpan ve idari kabiliyetleri ortaya çıkmış kişiler olurdu. Diğerleri bu okuldan ayrılıp Osmanlı’nın askeri kadrolarına katılırdı.

Enderun’da yetişen gençler sarayın içinde olduklarından Osmanlı yönetim mekanizmasını direkt olarak görebiliyorlardı. Topkapı Sarayı asırlar boyunca dünyanın büyük bir kısmının yönetildiği bir merkez olarak devam etti. Devlet sınırları içinden beylerbeyi, sancak beyleri, kadılar, Müslüman ve gayri Müslüm devletlerden gelen diplomatlar, heyetler, elçiler, Divan-ı Hümayun üyeleri, sadrazamlar, vezirler bu sarayda yoğun çalışmalar yürütüyordu. Enderun’da yetişen öğrenciler uzun yıllar bu yapının içinde ciddi bir disiplinle eğitimden geçip Osmanlı’nın merkez ve taşra teşkilatlarında önemli görevler almışlardır. Beylerbeyi, sancak beyleri, ve diğer idari görevliler genellikle bu kurumdan çıkmıştır.

Kaynaklar:

1- Zülfü Demirtaş, Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretim Örgütlenmesi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Elazığ 2007, C. 17, S.1 s. 173-183.

2- Mehmet İpşirli, “Medrese”, DİA, XXVIII, Ankara 2003, s.327-333

3- Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri, İstanbul 1977, ı-ıv

4- Mefahil Hızlı, Osmanlı Klasik Döneminde Medrese, Türkler, XI, s.426

5- Mehmet İpşirli, “Enderun”, DİA, İstanbul 1995, C.XI, s.185-187

 

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber