Anasayfa / Tarîh / Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuk sistemi

Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuk sistemi

Osmanlı Hukuk sistemiOsmanlı Devleti’ni altı asır boyunca ayakta tutan unsurların en başında kurmuş olduğu hukuk sistemi gelir. Bir devletin devam etmesi, halkı tarafından benimsenmesi, adaletli bir hukuk sistemi uygulamasıyla mümkündür. Bugün Osmanlı coğrafyası incelendiğinde birçok bölgede farklı problemlerin devam ettiğini görüyoruz. Bunun temelinde gerek fert olarak gerek devletler bazında bu coğrafyada adaletli bir hukuk sisteminin olmayışı söz konusudur. Osmanlı Devleti muazzam bir kültür çeşitliliğine rağmen bu geniş coğrafyayı yönetmeyi adaletli bir hukuk sistemi ile başarmıştır.

Osmanlı hukukunun temelinde İslam hukuku vardır. Osmanlı Devleti’nden önce kurulan İslam devletlerinin (Abbasiler, Selçuklular) hukuk sistemleri Osmanlı hukuk sistemi için ciddi bir tecrübe ve kaynak olmuştur. Osmanlı Devleti devraldığı bu tecrübeyi dönemin ihtiyaçlarına göre yorumlamış ve İslam hukuku merkezli olarak yeni düzenlemeler ile bu yapıyı devam ettirmiştir. İslam hukukunun ayrıntılı olarak incelemediği ve devlet başkanlarının uygulamalarına bıraktığı kısımlar ise Osmanlı padişahlarının kanunnameleri ile hukuk sistemine dahil edilmiştir. Bu ayrım Şer’i Hukuk ve Örfi Hukuk kavramları ile ifade edilmiştir.

Şer’i Hukuk; İslam hukukunu (Kur’an, Hadis, İcmâ, Kıyas) ifade ederken Örfi Hukuk; Ferman, berat, hüküm, kanunname, siyasetname, adaletname tarzındaki Osmanlı idaresi tarafından hazırlanan hukuk belgelerini kapsayan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki unsur kesin çizgilerle birbirinden ayrılmayıp bir bütün olarak Osmanlı hukukunu oluşturmuştur.

Örfi hukuk bir anda oluşmamıştır. Aslında örfi hukuk islam hukukunun ulü’l-emre bıraktığı ve düzenlemesine müsade ettiği kısmıdır diyebiliriz. Örfi hukuku oluşturan kurallar Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren ihtiyaca göre konulan hükümlerden meydana gelir. Bu şekilde konulan kurallar belli bir yeküne ulaşınca oluşum biçiminin İslam hukukundan farklı olması değerlendirilerek ayrı bir isim verilmiş, örf veya örfi hukuk denilmiştir. 1

Osmanlı hukukunu tarihi süreçte inceleyecek olursak şöyle bir ayrım yapabiliriz. Kuruluştan Tanzimat’a (3 Kasım 1839) kadar olan dönem ve Tanzimat’tan sonraki dönem olarak inceleyebiliriz. Tanzimat sonrası yargı organları hakkında birçok yeni düzenlemenin olması, Osmanlı mahkemelerinin yeniden bir düzenlemeye tabi tutulması, böyle bir ayrımı ortaya çıkarmıştır. Osmanlı devleti bünyesindeki azınlıklara kendi mahkemelerini kurmalarına ve belli alanlarda kendi hukuklarını uygulamalarına izin vermiştir. Gayr-ı müslimler evlilik veya miras hukuku gibi alanlarda kendi mahkemelerini tercih edebiliyorlardı. Fakat uygulamada daha çok gayr-i müslimler tarafından Osmanlı mahkemeleri tercih edilmiştir.

OSMANLI MAHKEMELERİ

Şer’iyye mahkemeleri olarakta adlandırılan Osmanlı mahkemelerine kadılar başkanlık ederdi. Osmanlı coğrafyasının her bölgesine dağılarak vazife yapan kadılar her türlü hukuki meselenin halledilmesinde birinci yetkili kişilerdi. Osmanlı mahkemelerinde uygulama hanefi mezhebi esas kabul edilerek devam ettirilmiştir. Osmanlı mahkemelerinin kurulduğu standart bir binası yoktu. Kadıların yargı işlerini yürütebildikleri belirli bir mekanları vardı. Burası kadının evi, cami, mescit veya medresenin bir odası olabilirdi. Osmanlı mahkemelerinde mahkemenin büyüklüğüne göre farklı sayılarda görevliler vazife yapmışlardır. İslam hukukunda tek hakimli mahkemeler vardır. Fakat birden fazla hakimin bulunduğu mahkemelerde olmuştur. Mahkemelerde kadıların ilmi görüşlerinden istifade ettikleri müftüler ve müşahid olarak mahkemeyi izleyen şühudu’l-hâl denilen görevliler de vardı. 2

Osmanlı Devleti’nin en büyük karar organı olan, dönem dönem padişahın da başkanlığını yaptığı, Osmanlı üst düzey idarecilerinin toplandığı Divan-ı Hümayun devletin yönetim merkezi olmakla beraber burada, Osmanlı topraklarının farklı bölgelerinde yerel kadıların kararlarına itiraz edenler, kendi bulunduğu bölgede yöneticilerin baskısı altında olduğunu iddia edenler veya başkaca sebeplerden müracaat edenlerin davalarıda görülürdü.3

KADILARIN VAZİFELERİ

Osmanlı idari yapısında en büyük idari merkez eyaletlerdir. Eyaletler livalardan, livalar kazalardan, kazalar nahiyelerden, nahiyeler köylerin bir araya gelmesinden oluşmuş idari merkezlerdir. Nahiye ve köylerin dışındaki bütün merkezler birer yargı merkezidir ve her yargı merkezinde kadı görev yapmaktadır.

Osmanlı kadısının mülki, adli, beledi ve askeri alanlarda farklı vazifeleri vardır. Kadılar ilk olarak bulundukları bölgedeki her türlü yargı işlerinden sorumlu Osmanlı devlet adamıdır. Bütün hukuki problemlerin çözümü kadıların vazifesi içerisindedir. Osmanlı ordusunun seferi esnasında ordunun geçeceği güzergahtaki yol, köprü, çeşmelerin tamiratı ve ordunun kendi mülki idaresi sınırları içinde iken erzak ve ihtiyaçlarının temin edilmesi vazifesi kadılar tarafından yapılmıştır.4 Bölgedeki diğer devlet görevlilerinin vazifelerinin denetimi de kadılar tarafından yapılmıştır. Vakıfların kurulması ve işleyişine yönelik her türlü denetim ve tescil işlemleri kadının kontrolünde ilerlemiştir. Bir bölgede yeni bir pazar kurulması, pazarda satılan malların fiyatlarının belirlenmesi, iktisadi yapının denetlenmesi ve idaresi kadıların takip ettiği diğer işler arasındadır. Kadı bulunduğu bölgede bir noter vazifesi de görmüştür. Gerekli bütün kayıt işlerini defterlere kaydetmişlerdir. Gerektiğinde bu bilgiler kadıların tuttuğu defterlerden tekrar bulunarak bir takım usülsüzlüklerin de önü alınmıştır.

ŞERİYE SİCİLLERİ

Kadı mahkemede mutlaka bir defter bulundurur ve onun korunmasına özen gösterirdi. Bu doğrultuda kadının defter tutma usülünde tabi olduğu hüküm Mecelle’de “Hakim mahkemeye sicillât defteri vaz’ı edip, vereceği ilâmatı muntazam bir suretde ol deftere kayıt ve anın hıfzına dikkat eder. Azli vuku buldukda sicillâtı, halefi olan hâkime devir ve teslim eder” şeklinde ifade edilmiştir. Genellikle defterlerin üstünde kadıların isimleri mevcuttur. Bir kadının göreve başlar başlamaz ilk işi, adını ve göreve başladığı tarihi bu defterin ilk sayfasına yazmaktır. Görevi sona erince de defteri kendisi veya emini vasıtasıyla halefi olan hâkime devir ve teslim eder.5

Şer’iye sicillerinin mahkemece tutulup muhafaza edilmesi bir ihtiyaçtan doğmuştur. Çünkü hâkim, i’lâm ve senetlerin bir nüshasını hak sahiplerine vereceğinden, evrak üzerinde sahtekârlık yapılması ihtimali mevcuttu. Bu yüzden kadı, i’lâm ve senetleri kendi koruması altında olan defterlere kayıt ettirmekte, ihtiyaç halinde ise onlara müracaat edilmekteydi.6

OSMANLI HUKUK TARİHİNDE MECELLE

Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında dönemin ileri gelen ilim adamları ile İslam hukukunun hanefi mezhebini esas kabul edilerek hazırladıkları bir kanunanmedir.7 Sultan Abdülhamid döneminde yürürlüğe giren bu kanunname 1926 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlüğe girdikten sonra Osmanlı mahkemelerinin hukuki dayanağı olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye, giriş bölümü ile birlikte 16 bölümden oluşmaktadır. İslam fıkhı üzerine analitik bir yapıda inşa edilen mecelle 1851 maddeden oluşur. Ve birçok İslam devleti tarafından kullanılmış olan bu hukuk eseri günümüzde medeni hukuk ile aynı kategoride bir çalışmadır.

Bugün Türkiye’nin hukuk sisteminin temelini oluşturan kanunlar farklı Avrupa devletlerinden ithal edilmiştir. Ceza kanunu İtalya’dan, borçlar kanunu Almanya’dan, medeni kanun İsviçre’den alınmıştır. Yüzde doksandokuzu müslüman olan bir ülkede hukuk sistemi hristiyan devletlerin hukuk sistemi esas alınarak hazırlanması acaip bir durumdur. Milletimizin kültürüne barışık bir hukuk sisteminin (İslam Hukuku) günümüz şartlarına uygun bir tarzda tekrar incelenerek hazırlanması bir ihtiyaç haline gelmiştir.

KAYNAKLAR

1- M.Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel yapısı ve işleyişi”, Türkler, C.10, s. 24

2- Hatice Yüzgeçer, 2 Numaralı Yozgat Şer’iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Kayseri 2005, s.15

3- Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul 2010, s.784

4- İlber Ortaylı, “Kadı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.24, İstanbul 2001, s.72

5- Ahmet Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, Mahiyeti, Toplu Katalogu ve Seçme Hükümler, İstanbul 1998, s.18

6- Ergin Baş, 62 Numaralı Amasya Şer’iye Sicil Defteri’nin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2008, s.2

7- 1868-1878 yılları arasında uzun çalışmalar sonunda bu hukuk kitabı (Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye) tamamlanmıştır.

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber