Anasayfa / Güncel / Hac teslimiyettir

Hac teslimiyettir

Hacc'ın Anlamı NedirHz. İbrahim (as)’dan eşi Hz. Hacer ve oğulları Hz. İsmail’den bahsettiğimizde gözümüzün önüne iman, tevhid, teslim ve tevekkülün zirvesinde mukaddes bir aile gelir. Onlar bu zirveye çok büyük imtihanlar karşısında gösterdikleri iman ve teslimiyet sırrıyla erdiler. Ve bu teslimiyeti neticesi dünyada da, ukbada da yüce nimet ve ihsanlara mazhar oldular. Hz. İbrahim’i Allah’a halil yani dost kılacak faziletler, Hz. İsmail’de ahir zaman nebisine pak ecdad olacak bir mahiyet kesb etmekle devam etmiştir. İşte Alemlerin Sultanı Hz. Muhammed’in (sav) ecdadı bu mübarek ailenin destanlaşmış kıssa ve teslimiyetlerinin en kudsi anları bugün hac farizamızın en mühim rükünleri içinde yerini almaktadır. Milyonlarca insan yeniden doğuşlarına vesile olan bu vazifelerini ihya ederken İbrahimvâri, Hacervâri, İsmailvâri bir teslimiyete bürünerek hakikate vasıl olmaya çalışmaktadırlar. Kabe-i Muazzama’nın yeniden keşf ve inşasına vesile olan imtihanlar silsilesi Hz. İbrahim’in evindeki kıskançlık sebebiyle başlamıştı.

Çocuk sahibi olamayan Sare, eşi Hz. İbrahim’i kendi elleriyle cariyesi Hacer’le evlendirdi. Fakat Hacer’in, İsmail’i doğurmasının ardından kadınsı bir kıskançlık girdabı içine düştü. Bunun üzerine Hz. İbrahim Rabbinden de aldığı emre itaatle iki yaşındaki İsmail’i ve hanımı Hacer’i çok uzaklardaki Mekke’ye götürmek zorunda kaldı. Hz. İbrahim bu kuş uçmaz kervan geçmez ıssız topraklarda ailesini bırakıp giderken arkasına bile bakamamıştı. Fakat emir böyleydi. Ne mantığı, ne şefkati, ne de herhangi bir hissi Rabbinin emrine itaatten onu alıkoyamazdı. Arkasından seslenen Hacer validemizin “Ey İbrahim! Bizi bu ıssız çöllerde tek başımıza bırakıp nereye gidiyorsun?” yakarışına cevap bile verememişti. Fakat Hz. İbrahim’in bu sessizliğindeki sırrı, ferasetli ve iman abidesi Hacer hemen çözdü ve ona dedi ki: “Yoksa bu, Rabbinin emri mi? O mu istedi bizi burada bırakmanı?” Hz. İbrahim “evet” dedi. Bunun üzerine Hacer validemiz İbrahimvâri bir teslimiyetle: “Öyleyse Rabbim bizi yalnız bırakmaz. O bizi himaye eder” dedi.

Allah Resulü (sav): “Hakiki muhacir Hacer gibi davranandır” buyurmuştur. Hz. İbrahim onlardan ayrılıp seniyye tepesine gelince beytin bulunduğu tarafa yönelerek ellerini semaya kaldırdı ve Rabbine şöyle niyaz etti: “Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli beytinin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim. Namazlarını Beyti’nin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü’min olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler.” 1

ZEMZEM SUYU’NUN İHSANI

Çölün ortasında yalnız kalan anne oğulun, kısa sürede erzak ve suları tükendi. Açlıktan sütü kesilen Hacer, yavrusunun açlık çığlıkları karşısında kıyamete kadar devam edecek o meşhur koşturmasına başladı. Yanlış bir tevekküle sığınıp, ümitsizce oturmayı beklemeyen Hacer validemiz böylelikle tevekkülün hakkını vererek fiili bir duaya da  başvurmuş oldu. Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelerek su bulmaya çalıştı. Nihayetinde duasına hazine-i rahmet’ten cevap gecikmedi. Cebrail (as) kanatlarıyla toprağa vurmuş ve topraktan tertemiz bir su fışkırmıştı. İşte o zemzem suyu ki bütün susuz Hacer ve İsmail’lere ta kıyamete kadar âb-ı hayat olmaya devam edecekti. İşte bizler de, haccımızın mühim bir rüknü olan say vazifemizi eda ederken manevi âb-ı hayatımız olan ebedi rahmet ve mağfiret zemzemine ulaşmak ümidiyle Safa ve Merve tepeleri arasında azimle koşturmalı, kavli ve fiili dualarımızı yapmalıyız. “Muhakkak ki Safa ile Merve, Allah’ın (hac ve umre için ta’yin ettiği) şeairinden (alametleri)dir. Bu yüzden Kabe’yi hacceden veya umre yapan kimsenin, artık o ikisini tavaf etmesinde (ikisi arasında sa’y ederek, yürümesinde) bir günah yoktur.”2 buyrulur. 

Zemzemin ihsanıyla Kabe-i Muazzama’nın etrafı keşfedilip, bir yerleşim merkezi halini aldı. Böylelikle Hz. Hacer ve oğlu İsmail yalnızlıktan kurtuldular. Nihayet İsmail büyümüş ve Cenab-ı Hak, Hz. İbrahim’e oğlu ile beraber Kabe-i Muazzama’yı yeniden inşa etmelerini emretmişti. Bu celalli beyt hakkında Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Şüphesiz ki insanlar için kurulan çok mübarek ve alemler için hidayet olan ilk ev Mekke’deki (Kabe) dir.”3 Kabe inşası devam ederken mübarek baba oğula lütuf ve ihsanlar da gelmeye devam ediyordu. Kabe duvarının yükselmesi nedeniyle Hz. İbrahim’e asansör görevi yapan bir taş ihsan edilerek, yükseklere ulaşma imkanı sağlanmıştı. Bu hadisenin bir alameti olarak da bu taşın üzerine Hz. İbrahim’in ayak izleri çıkmıştı. İşte bugün Makam-ı İbrahim olarak bilinen mekanda, bu taş muhafaza edilmektedir. Bu mekanın kıymeti hakkında Allah Resulü (sav) şöyle buyurur: ” Kim Beytullah’ın etrafında yedi kere döner, sonra Makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kılar ve zemzem suyundan içerse, ne kadar olursa olsun bütün günahları affolur.” Hz. İbrahim tavafın başlangıç noktasına konulan Hacer’ül Esved taşını da inayet-i ilahi ile keşfedip, bugünkü yerine koymuştur. Bu kutsal taşlar hakkında yine bir hadis-i şerifte: “Kıyamet gününde Hacer’ül Esved ile Makam-ı İbrahim’in her biri Uhud dağı gibi gelecektir. Onların iki gözü, iki dudağı bulunacaktır. En yüksek sesleriyle nida ederek kendilerini ziyaret edenlere, vefa ile (Allah’a verdikleri sözlerinde durduklarına dair) şahitlik edeceklerdir ve Hacer-i Esved ile Makam-ı İbrahim cennet taşlarından iki taştırlar.”4 buyrulur. Kâbe inşa edildikten sonra Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakk’ın: “İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelener, yorgun argın develer üzerinde tavaf için Kâbe’ye gelsinler” emriyle yüzünü Yemen tarafına çevirip “Ey İnsanlar! Allahü Teâlâ bir ev bina ettirdi ve bu evi ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kâbe’yi ziyaret ediniz” diye seslendi. Allahü Teâlâ da sesini kıyamete kadar gelecek bütün insanlara duyurdu. Onların içinde ne kadar hacca gidecek varsa “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” diye cevap verdi. Bir defa gidecek olan bir kere, iki defa gidecek olan iki kere ve daha fazla gidecek olan da ona göre cevap verdiler.

İSMAİL’İ KURBAN EMRİ

Hz. İbrahim’in ailesinin imtihanı henüz bitmemiştir. Kabe’nin inşasından evvel Hz. İbrahim ardarda gördüğü rahmani rüyalar vasıtasıyla Rabbinden oğlu İsmail’i kurban etmesi emrini alır. Bir baba için biricik evladını kurban etmek ne kadar zorsa, bu emrin gereği olarak kurban edilecek küçük İsmail için de bu o kadar tahammül harici bir durumdu. Fakat onlar İbrahim Halilullah ve Ahirzaman Nebisi’nin ecdadı İsmail’di ki onlar için Rablerinin emri her şeyden üstündü. Şeytan, ne annenin annelik şefkatini, ne Hz. İbrahim’in emir konusunda şüpheye düşmesini, ne de küçük İsmail’in korkarak kaçmasını sağlayamamıştı. Onlardan aldığı tek cevap kafasına, gözüne yediği taşlar olmuştu. 

İşte bizler, haccımızı ifa ederken bu müthiş teslimiyet anlarını da yeniden yaşatıyoruz. Bize türlü desise ve oyunlarla yanaşan şeytan-ı lâine üç gün boyunca attığımız taşlarla gereken cevabı veriyoruz. Hac farizasında şeytanın taşlanması emrini anlayamayan ve aklı gözüne inenlere Resulullah (sav)’in şu sözlerini de duyuralım: “Ya Resulullah! Bu taşları şeytana atmakta ki mükafatımız nedir?” diye soran bir sahabeye “Bunun mükafatını, en çok muhtaç olduğun kıyamette, Rabbinin katında bulacaksın.5 İşte bütün bu teslimiyet örneklerini takliden de olsa, Hac ve umre ibadetlerinde eda edişimizi Allah Resulü (sav) şöyle özetliyor: “Beytullah’ın etrafında dönmek, Safa ile Merve arasında gidip gelmek, şeytanı taşlamak, hepsi Allah’ın şeairini (İslam’ın işaret ve alametlerini) ayakta tutmak içindir.”

Kaynaklar:
1- İbrahim. 37
2- Bakara. 158
3- Al-i imran. 96
4- Tirmizi
5- Taberi

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber