Anasayfa / Hadîs / Sünnetler ne kadar hayatımızda?

Sünnetler ne kadar hayatımızda?

Efendimiz (sav) “Ümmetimin bozulmaya yüz tuttuğu bir zamanda, kim benim sünnetime tutunursa yüz şehit sevabı kazanır” buyuruyor. Yaşantımızın her alanını kaplaması gereken sünnetlerin acaba ne kadarını uyguluyoruz? Dinin ikinci ana kaynağı olan sünnet, Müslümanların yaşamında bir nevi pusula görevi görüyor. Âdeti ibadete çeviriyor. Sünnete uygun davranışlarımız bizim, Efendimiz’e (sav) benzememize, O’nun sevgisini kazanmamıza, kıyamet gününde bize sahip çıkarak şefaatine ulaşmamıza vesile oluyor. Öyleyse gelin hep birlikte sünnet bilgilerimizi tazeleyerek sünnet şuurumuzu arttırmaya çalışalım.

Kimseyi Rahatsız Etmeden Yürürdü

Peygamber Efendimiz’in (sav) yürüyüş şeklini incelediğimizde; güç ve vakarın yanı sıra müthiş bir tevazu ve yürürken dahi kimseyi ister havaya kalkan tozla ister bakışla incitmeme hassasiyeti görürüz: Hz. Yezid İbn-i Mirsad (ra) şöyle rivayet ediyor:

Vakarlı Ama Seri Yürürdü

. “Vakarlı fakat hızlı giderdi. Yanındakiler ona yetişemezdi.” ( Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 541/1)

Hz. Ebu Atabe (ra) ise şöyle anlatıyor (Tirmizi, Şemail):

Hafif Öne Eğilirdi

. “… Ayaklarını yerden biraz kaldırıp, önlerine hafif eğilerek yürürlerdi. Yürürken, sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor görünümünü arz ederdi.

Toz Kaldırmadan Yürürdü

. Ayaklarını ses çıkarıp toz kaldıracak şekilde yere sert vurmazlar; adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte sükûnet ve vakar üzere yürürlerdi.

Bütün Vücuduyla Dönerdi

. Bir tarafa dönüp baktıklarında veya arkasından seslenildiğinde bütün vücuduyla dönerlerdi.

Rastgele Bakınmazdı

. Rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları, göğe bakışlarından daha çoktı. Çoğunlukla göz ucu ile bakarlardı.

Ashabının Arkasındaydı

. Ashabı ile birlikte yürürken, onları öne geçirir kendileri arkada yürürlerdi.

Karşılaştığına Selam Verirdi

. Yolda karşılaştığı kimselere, onlardan önce hemen selam verirdi.”

Rahat Ama Edepli Otururdu

Peygamber Efendimiz’in (sav) oturma şekillerini incelediğimizde; daima, içinde bulunduğu meclis veya yerin; vakar, samimiyet veya çevrenin şartlarına en uygun gelecek şekilde rahat ama edebli bir oturuşları olduğunu görürüz:

Diz Üstünde Otururdu

. Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mûtad olan oturuş tarzı, diz üstü oturma şeklinde idi. (Müslim, Îman, 1,5; Buhâri, Îman 37)

Misafiri Oturmadan Oturmazdı

. Misafiri oturmadan kendileri oturmazlardı. Adiy bin Hatim, Efendimiz’le (sav) ilgili bir anısını şöyle anlatmıştır: “…Beni evine götürdü. İçi hurma lifi dolu derinden bir minder alarak bana uzattı ve: ‘Buyur, buna otur’ dedi. Ben ‘Hayır, siz oturun’ dedim. O, ‘Hayır, siz’ diye tekrar ettiler. Oturdum. Kendisi de kuru yere oturdu.” (Buhâri, Menâkıb, 25; Ahmed, IV, 257, 377-379; İbn-i Hişâm, IV, 246; İbn-i Kesir, el Bidâye, V,62)

Sabahları Bağdaş Kurardı

. Câbir bin Semure (ra) Resûlullah Efendimiz’in, sabah namazını kıldıktan sonra güneş iyice yükselinceye kadar, bağdaş kurarak oturduğunu haber vermektedir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 26)

Dizlerini Karnına Çekerek Oturduğu da Olmuştu

. İbn-i Ömer (ra): “Resûlullah’ı (sav) Kâbe’nin avlusunda; elleriyle dizlerini tutarak şöyle otururken gördüm.” demiş ve uyluklarını karnına dayayıp kolları ile dizlerini tutarak, kaba etleri üzerine oturmuştur. (Buhâri, İsti’zân,34)

Çömelerek de Yerdi

. Enes bin Mâlik (ra): “Ben, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’i çömelerek oturmuş olduğu hâlde hurma yerken gördüm.” demiştir. (Müslim, Eşribe, 148-149)

Ayaklarını Sarkıttığı Olurdu

. Ebû Mûsa el-Eş’ari’nin (ra) anlattığı bir hâdisede ise Allah Resûlü, bir kısım ashabıyla birlikte Eris kuyusunun kenarına oturarak, ayaklarını kuyu boşluğuna sarkıtmıştır. (Buhari, Ashâbu’n-Nebi, 5)

Muhtelif Nesnelere Yaslanırdı

. Bütün bunların yanında; Peygamber Efendimiz’in (sav) yerine göre muhtelif nesnelere yaslanarak oturduğu da hadislerde mevcuttur. (Müslim, Esribe 148: Ahmed b. Hanbel, III. 180, Riyazü’s-Salihin, Hadis Nı: 1554)

Muhatabına Değer Verdiğini Hissettirirdi

Efendimiz’in (sav) konuşma edepleri incelendiğinde; yüksek belagatlarına ek olarak; muhataplarına her zaman; kendilerine değer verdiğini hissettirdiğini ve daima meseleleri onların anlayabileceği seviyede ifade ettiğini müşahade ediyoruz.

Gerekmedikçe Konuşmazdı

. Gerekmedikçe konuşmaz, konuştuğunda ise sadece hakkı söylerdi. Hatta bu hususta: “Yazıklar olsun; insanları eğlendirmek-güldürmek için konuşan ve yalan söyleyen kişiye, yazıklar olsun. Yazıklar olsun!” buyurmuşlardır. (Ebu Davud, el-edeb, 88/4990, c.IV/407)

Sözleri Çok Mânâlıydı

. Peygamber Efendimiz: “Ben, cevami’ul-kelim (az sözle çok mana ifade edebilme) ile gönderildim.” (Buhari, VIII, 76, 168 “Bü’istü bi-Cevami’il-kelim.”; en -Nihaye, I, 295) buyurmuşlardır.

Konuştuğunun Yüzüne Bakardı

. Biriyle konuştuğu zaman onun yüzüne bakardı. (Ebu Nuaym, Delâil, s.57)

Mütebessimdi

. Konuşurken yüzlerinden tebessümü eksik etmezlerdi. (Ramuz El Hadis, 545/4; Tirmizi; Gazali, İhya’u Ulum’id-din, s.800)

İfadeleri Netti

. Hz. Peygamber tane tane, açık seçik ve herkesin anlayabileceği bir tarzda konuşurlardı. Hatta kendileri bu hususta şöyle buyurmuşlardır: “Bir kavme akıllarının kavrayamadığı bir söz söylersen, o söz onlardan bir kısmı için mutlaka fitne olur.” (Müslim, Mukaddime:3,c.I/41)

Kelimeleri Tane Taneydi

. “Resulullah (sav) sözlerini tane tane söylerdi. Öyle ki kelimelerini saymak isteyen bir kimse, sayabilirdi.” (Buhari: el-Menakıb, 23,c. IV/168)

Sözlerini Tekrar Ederdi

. Yerine göre; konuşması sırasında geçen önemli cümlelerini üçer defa tekrar ederlerdi. (Buhâri, İlim 30, İsti’zân 13; Ahmed V, 245-246)

Üslûbu Zengindi

. Üslûp zenginliğine sahipti. Söyleyeceklerini bazen şakacı bir tarzda; bazen gönül alıcı, sevindirici, ümit verici ve teşvik edici bir biçimde; yerine göre kinayeli, teşbihli, ufuk açıcı ve düşündürücü bir üslupla söylerlerdi. (Süyûti, el-Câmiu’s Sağir, I, 59/1695;)

Söz Almadan Konuşmazdı

. Düşmanlarını bile sükûnetle dinler, konuşma sırası kendine geldiğinde söz alarak konuşmasına başlardı. (Tirmizi; Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 800)

Daima Tevâzu Üzereydi

. Muhataplarına karşı daima tevazu üzere idiler. Hatta Ebu Mes’ud (ra), bu hususta şöyle bir rivayette bulunmuştur: “Resûlullah’ (sav) bir adam gelmişti. (Duyduğu korkudan) Omuzları titremeye başladı. Bunun üzerine Aleyhisselatu vesselam adama: “Korkma rahat ol. Ben kral değilim. Ben ancak Kureyş’ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum.” buyurdular. (Sünen-i İbn-i Macc, c.2, s.1101, hadis: 3312)

Çocuklarla Konuşurken Eğilirdi

Çocuklarla konuşurken, onların göz hizasına kadar eğilir, öyle konuşurlardı.

Çirkin Söz Söylemezdi

. Hoşlanmadığı, çirkin saydığı bir sözü konuşmak zorunda kaldığında ise onu kinaye yoluyla ifade buyururdu. (Ebu Davud; Buhari)

Kulağına Eğilenden Başını Uzaklaştırmazdı

. Birisi kendisine bir şey söylemek gayesiyle kulağına fısıldayarak bir şey konuşsa, adam başını uzaklaştırmadan Resulullah da başını uzaklaştırmazdı. (Ebu Davud. Bidaye, VI/39)

Topluluk Önünde Asa Kullanırdı

. Halka hitaben yaptığı konuşmalarda elinde hem dayanmakta, hem de öteye beriye işaret etmekte kullanılan “mıhsara” denen bir asa bulundururlardı. (İbn-i Sad)

Ölçülü Konuşurdu

. Kaba, kırıcı, küçük düşürücü, hakaret edici, ölçüyü kaçırıcı türden bir konuşma ve hitap tarzı kendisinde hiç müşahede edilmemiştir.

Konuları Adeta Elleriyle Canlandırırdı

Peygamber Efendimiz’in (sav); muhatapları tarafından en rahat şekilde anlaşılabilmek amacıyla gerektiğinde el ve kol hareketleri kullanarak; soyut meseleleri dahi somutlaştırma yoluna gittiğini görüyoruz:

. Allah Resulü, çoğu zaman yanında taşıdığı asası ile mevzua canlılık getiren jestler yapardı. Mesela bir gün minberde konuşurken elindeki asa ile minbere vurarak: “Bu Taybe’dir (Medine). Bu Taybe’dir. Dikkat edin! Buna Mekke ile Medine’ye Deccal’in giremeyeceğini size anlatmıştım.” buyurmuştur. (Müslim, Fiten 119, (2942); Ebû Davud, Melâhim 15, (4325, 4326); Tirmizi, Fiten 66, 2254)

. Konuyu dinleyenlerin zihninde canlandırmak için soyut kavram ve ifadeleri somut hale getirir ve muhataplarının anlayacağı seviyeye indirirdi. Enes b. Malik Hz. Peygamber’in (sav) “Cennetin kapısını ilk çalan ben olacağım.” derken “Eliyle sanki bir kapıyı tıklıyormuş gibi kapı halkasını tutup çaldığı hala gözümün önünde” demiştir. (Müslim 248)

. Önemli gördüğü şeyleri yeri geldiğinde eliyle işaret ederek söylerdi. Örneğin, Ensar’dan bir zat Hz. Peygamber’e, “Ya Resulallah! Senden bir takım sözler işitiyorum ancak ezberleyemiyorum.” dediğinde Allah Resulü ona, ” Sağ elinden yardım al.” demiş, bunu söylerken de eliyle yazı yazar gibi yapmıştı. (Tirmizi, İlim, 12)

 . Abdullah b. Amr şöyle rivayet etmiştir: “Resulullah’tan duyduğum her şeyi yazıyordum. Bir müddet sonra Kureyşliler’den bazıları beni bundan alıkoymak istedi; “Allah Resulü bir beşerdir. O kızgınlık halinde de neşeli haldeyken de konuşurken, sen nasıl olur da her şeyi yazarsın.” dediler. Ben de bu durumu Resulullah’a arz ettim. Elini ağzına götürerek, “Yaz! Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, İlim, 3)

. Hz. Peygamber’in Arafat’ta yüz bin civarında insana karşı veda hutbesini irad ettikten sonra “tebliğ ettim mi?” şeklinde sorduğu ve sonra da şahadet parmağını insanlara çevirerek “Şahid ol Allah’ım!” dediği bilinmektedir. (Buhari, Hudud 9, Riyat 2, Hacc 132, Megazi 77, Fiten 8, Edeb 43; Müslim, İman 120 (66); Ebu Davud, Sunne 16, (4686)

. Muaz b. Cebel’e tavsiyede bulunurken dilini eliyle tutarak “İşte bunu muhafaza et” demiştir.

. Allah Resulü bir sahabeye iftar zamanını tarif ederken eliyle doğu tarafını göstererek bir hat çizer gibi, “Bak! Akşam bu taraftan böyle karardığı vakit oruçlu iftar eder.” buyurmuşlardır. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/ 192-193)

. Ramazan orucu için hilalin gözetilmesinden ve kameri ayların 29 ve 30 gün çektiğinden bahsederken, “Biz ümmi bir topluluğuz; yazı yazmayı, hesap yapmayı bilmeyiz. Ay şu kadar, şu kadardır.” demiş ve iki elinin parmaklarıyla üçer kez işaret ederek bir defasında 30, diğer seferin üçüncüsünde bir başparmağını kapatarak 29’a işaret etmiştir. (Buhari, Savm, 13)

. Müminlerin birbirlerine sahip çıkmalarını ve aralarında olması gereken ilişki ve samimiyeti anlatırken “Müminler tıpkı bir bina gibidir. Birbirlerine destek olur ve ayakta tutarlar.” demiş, bu sözleri söylerken de iki elini parmaklarını birbirine kenetlemiştir. (Buhari; Müslim; Tirmizi; Nesai)

Mimikleri Dahi Dürüsttü

Peygamber Efendimiz’in (sav) her hali doğru ve güzeldi. Öyle ki mimikleri (yüz ifadeleri) dahi bu durumdan nasibini almıştı:

Kızınca Gözleri Kızarırdı

. Hz. Peygamber kızdığı zaman alnının ortasındaki damar şişer, gözleri kızarırdı. Hatta Sahabe-i Kiram hazretleri Peygamber Efendimiz’in (sav) kızdıklarını buradan anlarlardı. (Hayatü’s Sahabe, c 1s 31)

Sevinci de Hoşnutsuzluğu da Yüzünden Belli Olurdu

. Bir gün Hz. Aişe’nin yanına girdiğinde onun yanında yabancı birini görünce hoşlanmamış ve bunu da yüz ifadeleriyle hissettirmişti. (Daha sonra Hz. Aişe’de o kişinin süt kardeşi olduğunu kendilerine açıklamıştır)

. Sevinçleri yüzlerinden belli olurdu. Ka’b b. Malik, tövbesinin kabulünü anlatırken Resulullah’ın (sav) kendini sevinçten parlayan bir yüzle karşıladığını ve şöyle dediğini söylemektedir: “Seni, doğduğun günden beri geçirdiğin en hayırlı ve mes’ûd bir günle müjdelerim!” (Osman Nuri T., Muhammed Mustafa, Cilt 2)

Kaş -göz İşareti Yapmazdı

. Bir kimseyi kötüleyecek şekilde kaş göz işareti yapmaz, bunun yapılmasına müsaade de etmezdi. Hatta bu hususta “Biz peygamberlere gözlerine hıyaneti yakışmaz.” buyurmuşlardır. (Nesai, tahrimu’d-dem 14; Ebû Davûd, cihad 127)

Yüksek Sesle Gülmezdi

. Aişe (ra) validemiz, Peygamber Efendimiz’in gülüş tarzlarını şu şekilde anlatmışlardır,: “Rasulullah Efendimiz’in küçük dili gözükecek şekilde, kendinden geçercesine güldüklerini hiç görmedim. O’nun gülüşü, tebessüm şeklinde idi.” (Buhari, el-Cami’us-Sahih, VII, 94-95; el-Edeb’ül- Müfred, s.97, nu: 251). Hz. Peygamber’in diğer sahabilerinin bir çoğu da, çeşitli münasebetlerle, O’nun bu gülüş tarzını anlatırlarken “… öyle ki, azı dişleri gözükecek!” şeklinde bir ifade kullanmışlardır. Bu gülüş tarzında, dişler gözükür; fakat ses işitilmezdi.

Kucaklar, Öper, Bağrına Basardı

Efendimiz’in (sav) muhatapları ile arasındaki duruş mesafesi ve vücut teması ile ilgili edebleri incelendiğinde; kendilerinin “şeriat ölçüleri içinde” bilhassa sevdikleri ve akrabaları ile çok sık ve yakın temas kurdukları ve bunu bir sevgi ve şefkat aktarımı vasıtası olarak kullandıkları müşahede edilir.

. Kızı Hz. Fatıma’yı alnından öpmüş, onun yatağına oturmuş ve torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i kucaklayarak öpmüştür. (Tirmizi, Menakib 37. Ebu Davud, Edeb, 5217)

. Uzaktan gelen sevdiği insanları veya çok yakın akrabalarını kucakladığı, bazen de öptüğü ve bağrına bastığı bilinmektedir. Mesela; Cafer b. Ebi Talib, Habeşistan hicretinden Medine’ye dönüşünde, Hz. Peygamber’de (sav) Cafer’i kucaklayarak iki gözünün arasından öpmüştü. (Ebû Dâvud, Edeb 157, 5220)

Karşıdaki Bırakmadıkça Kimsenin Elini Bırakmazdı

. Elini tutmuşsa o bırakmadıkça bırakmaz, karşısındaki yüzünü başka tarafa çevirmedikçe O da çevirmezdi. (Bidaye, VI/39; İbn Sa’d, I/99.)

. Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Peygamber (sav) bir kimsenin elinden tuttuğu zaman, o kimse elini çekmedikçe Peygamber’de onun elini bırakmazdı…” (Bidaye, VI/39; İbn Sa’d, I/99.)

. Bey’at alırken ellerini onların elleri üzerine koymuş öylece söz almıştır. (Buhâri, Ashâbu’n Nebi, 7)

Sevdiğini Söylemekten Çekinmezdi

. Bir gün Hz. Muaz’ın (ra) elini tutup şöyle buyurmuşlardı: “Ey Muaz! Vallahi hiç şüphesiz ben seni seviyorum…” (Ebu Davud, Nesei, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban)

Çocuklarla Çocuk gibi Şakalaşırdı

. Çocuklarla konuşurken zaman zaman onları devesine bindirerek gezdirir, onlara nasihat eder, onların saçını okşar, onlara şaka yapardı. Hatta bir defasında abdest alırken abdest suyunu ağzına alıp yanındaki çocuğun yüzüne püskürttüğü bile olmuştur.

Bu konuyla ilgili Yorum Yapın

Mailiniz yayınlanmayacak



Başa Dön
ergene haber ogretmenler.org felsefe çorlu haber