(1) KARA BİR GÜN
(2) Fransız generalinin dün şehrimize vürudu münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından (3) icra olunan nümayiş, Türk’ün ve İslam’ın kalbinde ve tarihinde müebbeden kanayacak bir ceriha (4) açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımız şevk ve ikbale münkalib olsa (5) yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlad ve ahfadımıza nesilden nesile (6) ağlayacak bir miras terk edeceğiz.
(7) Almanya orduları 1871 senesinde Paris’e dahil olarak, -Büyük Napolyon’un
(8) neşide-i mütehaccire-i muzafferiyâtı olan- tâk-ı zafer altından geçerlerken bile Fransızlar bizim kadar (9) hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz (10) ye’s ve azabı duymamıştı. Çünkü (Fransız) nâmını taşıyan her ferd, çünkü yalnız (11) Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar, o matem-i milli karşısında aynı (12) telehhüf ve hicab ile ağlamış ve kızarmışlardı.
(13) Biz ise mevcudiyet-i milliye ve lisâniyelerini bizim âlicenabımıza medyun olan bir kısım halkın (14) hay-huy şemâtetiyle bu mâtem-i muazzezimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını (15) gördük. (Buna müstehak değil idik) diyemeyiz. Müstehak olmasaydık, bu felakete (16) düçâr olmazdık.. Her milletin sahâif-i hayatında birçok ikbal ve idbâr sahifeleri vardır. (17) Fransa Kralı Birinci Fransuva’yı (Şarlken)’in mahbesinden kurtarmış ve koca Viyana (18) şehrini kerrât ile sarmış bir ümmetin defter-i mukadderâtında böyle bir satr-ı elîm de mestur (19) imiş. Her hal muhavveldir. Araplar’ın güzel bir sözü var:
(20) “Isbır feinne’d-dehre lâyesbır” (Sen sabret, çünkü zaman sabretmez) (21) derler.
Süleyman Nazif