HELAL SERTİFİKALAMA İHTİYACI VE BİR HALAL SERTİFİKALAMA KURUMUNUN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
Malum olduğu üzere, “helal” ve “haram” kavramları sadece ve sadece Yaratıcı’ya ait olan; Ahmed’in, Mehmed’in, Yaşar’ın, Zekeriya’nın, Adnan’ın, Mustafa’nın ve Abdülaziz’in, isimleri çoğaltmak mümkün yorumuna ihtiyaç bırakmayan ve apaçık bir şekilde Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de tanımlandırılmış kavramlardır. Zaten anlayacağımız kısımlerı tefsir etmek üzere Rahmet-i ilahiye, Peygamberimiz (asv)’i göndermiş ve ayrıntılarıyla açıklattırmıştır. Yine teferrutı şerh eden Mezhep İmamlarını (İmam-ı Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli) ve islam Büyüklerini (İmam-ı Gazali, Fahreddin-i Razi, İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki gibi) göndererek dinimizin bütün kurallarını, adaplarını ve kavramlarını bizlere öğretmiştir.
Yani Kısacası yukarda saydığımız isimler gibi isimlerin yorumlarına ihtiya. yoktur. Domuz,akıcı kan,leş ve hamr (şarap) vs. dininmizde haramdır. İslamın bir sınırı vardır hülasa.. İşte bu sınırlar çizgisini, helal ve haram kavramlarıyla tanımlandırmıştır İslamiyet.
Malumunuz, Türkiye’de hemen hemen hiçbir katkı maddesi üretilmemekte, %99.9’unu ithal etmekteyiz. Ayrıca Türk Gıda Kodeksimiz de kendimize ait olan, sınırlarını bizim belirlediğimiz bir kodes değil, yabancı ülkelerin (Müslüman olmayan) kodekslerinden tercume edilerek oluştutulan bir kodekstir. Dolayısıyla kodekslerimizde helal ve haram kavramları ve tanımları olmayıp, üretimlerimiz ve denetimlerimiz de bu kavramlar ve tanımlar çerçevesinde yapılmamaktadır maalesef. Ayrıca bugün bir fabrikanın hiçbir atığı çöpe gitmemekte ve bir şekilde değerlendirilmektedir. Şeker fabrikasının atığı olan “melas”, maya fabrikalarının ham maddesidir.
Peynir fabrikalarının atığı olan peynir altı suyu; peynir altı suyu tozu, laktoz ve krema fabrikalarının ham maddesidir. yağ fabrikalarının atığı, sabun fabrikalarının ham maddesidir vs.. Aynen bunlar gibi kesimhanelerden çıkan hayvansal atıklar da başka bir şeylerin ham maddesidir. Kandan besi yeri (mikroorganizma geliştimede kullanılan besin kaynağı), şirdenden (hayvan midelerinin bir bölümüdür) peynir mayası, kıl ve tüylerden sistein, pankreastan lipaz enzimi, deri ve kemiklerden jelatin, iç yağlardan mono ve digliserid ve gliserin, beğırsaktan sucuk-sosis-salam kılıfı vs. üretilmektedir. Bir domuzun senede 2-3 defa doğurabildiğini, her karında 10-15 arası yavru olabildiği her yavrunun 4-6 ayın sonunda 100 kg’a ulaştığını ve kendi atığı dahil herşeyi yiyebildiğini düşünürsek, domuz beslemenin diğer hayvanlara göre çok daha cazip, maliyetsiz ve verimli olduğunu ve yurt dışında (hatta ülkemizde dahi) neden bu kadar yaygun olduğunu anlayabiliriz. Onlar kendilerince yanlış yapmıyorlar. Çünkü, Müslüman değiller…
Bu bilgiler ışığında şu neticeye varabiliriz:
Türkiye’ye giren tüm katkı maddeleri şüphelidir. Çünkü Tarım Bakanlığı gümrükte numune alıp onay için bekletirken yaptığı analizlerle kodeksimize olan uygunluğa bakıyor. Kodeksimizde de “helal-haram” kavramları ve tanımlandırmaları olmadığı için bunların tümü şüphelidir. Fakat yanlış anlaşılmasın. “Haramdır” demiyorum. “Şüphelidir” diyorum.Öyleyse “bu katkı maddelerinin kullanıldığı veya kullanılma ihtimalinin de olduğu tüm üretimler (gıda, kozmatik, ilaç vs.) de şüphelidir” neticesine ulaşmak zor olmasa gerek. %99’unu Müslüman olduğu Ülkemizde ne vahim netice öyle değilmi? Neden bu haldeyiz? Kim(ler) bizi bu hale getirdi? Bu bir Müslümanları hissizleştirme ve kalitesizleştirme oyunu mudur? Bunları ve cevaplarını sizlerin ferasetine bırakıyorum. Peki gıda ve ihtiyaç maddelerinin yediği bu “şüpheli” damgasını kim silecek? Kim giderecek bu şüpheliliği? Tüketiciler araştırma yapsa ne kadarına ulaşabilicek? Neyi sorgulayacağını bilebilecek mi?
Üreticilerin kendilerini aklamak için yazdığı ürünlerimizde domuz ve mamülleri yoktur” cümlesi yeterli midir? Bir üreticinin kendi ürünlerine kefil olması doğru ve etik midir? İşte tam bu noktada İslamiyet’in “kefalet” kavramıyla açıklanan ve bu ürünlerin yediği “şüpheli” yaftasını kaldıracak, Müslümanlara helal, sağlıklı, hijyenik, tağşişsiz (hilesiz) ürünleri sunucak ve kefil olacak kurumu” devreye giriyor. Her halde tüm bu açıklamalardan ve boyutu. Genelde fıkıh uzmanları teknik uzmanlar da fıkıh ilim kurulu ve Teknik ilim Kurulu olarak 2 ayrı kurul oluşturulmalı ve birbirlerinin anlayacağı dilden konuşup istişare ederek karara varmalıdırlar.
2.Sadece âlim değilmi, âmil olmalı: Yani sadece bilmemeli, bildiği yaşamalıdır. Düşünsenize; helal-haramdan bahsedeceğimiz, bir fabrikaya gidip bunun denetlemesini yapacağız, bunun öneminden bahsedeceğiz, fakat önümüze gelen herşeyi yiyip içeceğiz, helali yaşamayacağız. Ne kadar samimi olacaktır? İşte bu yüzden bir helal sertifikalama kurumunun personeli bu işi dertlenmiş, kendi hayatlarında helali yaşayıp uygulayan kişiler olmalıdırlar. eğer bir kurum bugün KPSS ile helal denetçi (!) İstihdam ediyorsa veya diksiyonu düzgün mini etekli bayanları fabrikalara denetime gönderiyorsa yani kısacası helali dertlenmemiş, sadece para kazanılacak bir iş yaptığını düşünen kişilerden oluşan bir heyet çalıştırıyorsa önce bu helal sertifikalama(!) kurumunun helal sertifika alması gerekmektedir.
3. Hür, bağımsız ve objektif olmalı: Ağızları bağlı, gerçekleri bildiği halde söyle(ye)meyen, amir(ler)im ne der acaba? endişesini taşıyan kişilerden oluşmuşsa veya bu özelliklere mecburen sahip bir kurum ise (mesela devlet kurumları gibi) bu “helal sertifikalama(!)ya” çoktan helal gelmiş demektir. Bir helal sertifikalama kurumunun olmazsa olmaz özeliği hürriyetidir. Eğer hürriyeti yoksa o kurum helal sertikalama yapamaz, veya yaptığı işe helal sertifikalama denmez ve itibar edilemez.
4.Güvenilir olmalı: Eğer bir helal sertifikala kuruma kendisine olan güveni sarsacak bir özelline olan güveni sarsacak bir özelliğe sahipse vermiş olduğu serrifikaya itibar edilmez. Mesela;ehl-i sünnet değilse veya ehl-i sünnet olmayan hoca(!)lara danışıyorsa, aynı zamanda ticaretle uğraşıyorsa, aynı zamanda ISO VE HCCP gibi belgelendirmeler yapıyor ve şarap, bira ve sigara gibi haram olan mamüllerin üretimlerini denetliyor ve sertifikalama yapıyorsa güveni sarsacak bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün vermiş olduğu helal sertifika(!), sadece bir kağıttan ibarettir ve hiçbir değeri yoktur.
Bu ve buna benzer özellikleri çoğaltabiliriz…
Netice olarak; Helal gıda ile beslenme işi bir hobi değil, müslümanın olmazsa olmaz bir vazifesi ve imani bir meseledir.
Yaratıcının emrettiği, helal yaşam tarzı’nın ehemmiyetli bir şubesidir. Hz. Adem (as)’dan günümüze kadar gıda ile imtihan olmuşuz ve olmaya devam ediyoruz. Haramlar, her asırda farklı suretlerde ve makyajlı olarak önümüze gelmektedir. Her sakallıyı dedemiz zannetmeyeceğimiz gibi her gördüğümüzü Helal serifiklama(!) kurumunu da gerçek helal sertifikalama kurumu zannetmeyelim. ferasetli olmak zorundayız. Çünkü “mü’minin ferasetinden korkulur”.
A. Hayreddin İşbilir
Gıda Mühendisi (GİMDES Teknik Bilim Kurulu Üyesi ve Başdenetçi)